Ağlayan, inleyen, bağıran bebek doğduğunda annesiyle yeniden dirilişini yaşar. Yeniler ve yenilenir, güller gibi açar, kokusunu ve rayihasını bebeğine aşılar. Anne ve bebeğin odaları, cennet kokusunun geldiği enfes gül ve çiçek bahçeleridir. Oradan gelen kokular, hissedeni kendinden geçirir ve başka hiçbir mekanda bulunmayan ıtırlar, güzel ve hoş kokular haline dönüşür.
Bebeğini ruhuyla besleyen anne, bedeniyle de kevser sularını yavrusuna taşır. Cennet içecekleri, masum güzellerin susuzluğunu ve açlığını giderir. Dünyadaki zemzem suyu gibi, bembeyaz anne sütü, hayat ağacı gibi ruh ve değer taşır. Bebekler, onun hayat sütüyle büyür, gelişir ve yaşama tutunurlar. Yavruların yaşamı, öncelikle annenin çizdiği istikamette devam eder. İyilikler ve güzellikler, doğuran ve doğrulan arasında taşınır. |
11.11.2024 |
Peygamberlerin ayak bastığı toprakları, kanlarıyla ve parçalanan organlarıyla koruyan cesur kahramanlar... Varoluşlarını Hakk’ın ve hakikatin yoluna sarfeden mücahidler… Siz insanlığa bir insanlık dersi vererek “insanlığı” hatırlatıyorsunuz. Ahlâk, onur ve şerefin sahipleri, iki milyar Müslümana cihadı ve mücahedeyi gösteriyor ve öğretiyorsunuz. Yılmadan ve ümitsizliğe kapılmadan yüzyıldır bütün varlığınızla mücadele ve özgürlüğün değerini insanlığa ispatlıyorsunuz. İslâm’ın ve müslümanlığın ‘izzet’ini, sizden öncekilerden devralarak cihadın kutsallığını yüreklere taşıyorsunuz. |
21.10.2024 |
Toplumun ilimle buluşmasına arzulayan Molla Kasım, köydeki aileleri ikna ederek çocuklarını, on km uzaklıktaki okula göndermeleri için teşvik eder, destek verir. Bazı geliri yeterli olmayan öğrencilerin masraflarına katkı verir, yardımda bulunur. Aileler, çocukların ihtiyaçları olduğu zaman, onlara ‘gidin Molla Kasım’a gidin, o size verir’ diyerek sorumluluğu onun üzerine yüklerler.
Zamanı geldiğinde Isparta’da askerlik görevini yapan Molla Kasım, o dönemde orada bulunan Said Nursî’yi ziyaret eder. Said Nursî ‘Allah seni muvafık etsin, sen böyle devam et, ilim-irfan yolunda çalışmalarını sürdür’ diyerek ona tavsiyelerde bulunur. |
01.10.2024 |
Nefis, kendisinden başkasına fırsat vermez, imkân tanımaz. Benliğin girdabında hazzın süsleriyle beslenir. Vesveselerle akla, bedene ve ruha egemen olur. Şahdamarından yakın olan Hakimler Hakimi’ni unutur. O’nun gücü ve kudretini anımsamayan zarardaki şer sevdalısı, insan müsveddesi, benliğinden başlayarak yeni tanrılar icat etmeye başlar. Hz. İbrahim’in devirdiği görünen put tanrıların yerini, nefis ve haz almaktadır.
Çirkin hayasızlıklar, kötülükler ve zorbalıklar, gücünü Hakk’ın dışında arayanların özellikleridir. Güç ve zorbalık sahipleri, el-Melik’in mutlak kudreti karşısında Nemrud, Firavun ve Karun gibi servetin limanına sığınırlar. Salih Peygamber’in geldiği Semud kavminin kayalardan oyulmuş ve demir kapıları olan evleri, İlahî emirleri çiğneyenlere mezar olmuştur. |
14.09.2024 |
Ersin Nazif Gürdoğan, teknolojinin ötesinde bir hayatı, dünyayı, -aslında bu modernizmin dünyayı cennete çevirmek için insanların hayatını cehenneme çeviren anlayışından çok farklı- yeni bir evreyi ifade etmektedir. Bu dünya erdemli bir medeniyetin hayali, inşası ve ihyası tanımlamaktadır. Kültür, teknoloji ve sanayileşme üçgeninde müspet bir dengenin varlığı, Gürdoğan için bir ideal ve hedeftir. Çalışmak, araştırmak ve incelemekle devşirilen faydalı bilginin insanın faydasına sunulduğu bir uygarlık kurmak, yüksek ve yüce amaçların gerçekleşmesi demektir. Verenin yüceldiği, alanın ise yerildiği bir anlayış, faydalı bilginin gölgesinde herkes için en yüksek iyi ve güzeli düşünmek ve gerçekleştirmek erdemlerin en yücesidir. Erdemlerin merkezi ve ocağı ahlâkın güzelleştirme merkezleri ve iyinin ortaya çıktığı ocaklar, dergâhlardır, yani görünmeyen üniversitelerdir. Görünmeyen üniversiteler, açık üniversitelere de ilham kaynağı olan irfan merkezleridir. |
25.08.2024 |
Bir insan düşünün ki, bütün zamanını Allah’a ibadet ve kullarına hizmet için geçirsin. Vakit yoksunu günümüz Müslümanı ve âlimi için, Hacı Veyis’in yirmi dört saati ne güzel bir örnektir:
Üzerine güneş doğmamış ve şafak atmamış olan Hacı Veyis, uzakta olan camiine ezan vaktinden önce gider, namazdan önce vaaz eder, ezanı okur ve namazı kıldırırdı. Namazdan sonra çocukları okutur, onlara Kur’ân öğretir ve sohbet ederdi. Çocuklar okullarına gidince, arkasından Arapça öğrenmek isteyenler gelir, onlara ders verirdi. Camiide bu görevleri yerine getirdikten sonra, kuşluk vakti evine gelen Hacı Veyis, öğle yemeği yerine geçen kahvaltısını yaptıktan sonra, öğleye kadar dinlenir. |
11.07.2024 |
Gönül insanı Hacı Veyis, mütevazı ve kanaâtkar olduğu kadar mütevekkil ve sabır timsaliydi. 1932 yılının Ramazan’ında, sahurdan sonra camiine gelen Hacı Veyis, içerideki bütün halıların çalındığını görür. Karakola verilen haber neticesinde, camii kapanıp mühürlenmiş. Bu olay sonucunda Hacı Veyis, on gün evine kapanır, Allah Rasulü’nün yaptığı duayı okumaya başlar: “Ey bütün insanları, şüphesiz, mahşerde bir araya toplayacak olan Allah! Yâ Rabbi! Beni kaybımla birleştir. Kaybettiğim şeyi bana buldur. Meleklerine buldur Allah’ım”. Hz. Peygamber, “Bir şey kaybettiğiniz zaman bu duayı okuyun” diye tavsiyede bulunur. Kadir gecesinde, camiide namaz kılmak için özel izin alınır. Hacı Veyis, mahalle sakinlerinin ısrarıyla, camiide namaz kılma ve sohbet etme tekliflerini kabul eder. |
11.07.2024 |
Zenginliğini mal ve mülkle ölçmeyen Hacı Veyis, eşine “herkesin bağı var, bahçesi var, bizim de suyu buz gibi yapan testimiz var. Bunun şükrünü nasıl eda edeceğiz” der. Yine o “Bir tulum peynirine: Bu ne nimettir yahu, diyebilir. Bir çömlek suyuna: Elâlemin bağı var, bahçesi varsa, bizim de suyu buz gibi yapan çömleğimiz var, nasıl şükredeceğiz bu Allah’a”, diyebilecek kadar mutlu ve huzurlu bir insandır. Hacı Veyis’in en büyük derdi ve sıkıntısı, toplumun içinde bulunduğu buhranlar; milletin ahlâkına, imanına, vicdanına, dinine yapılan saldırılardır. Tüm olumsuz hayat şartlarına rağmen o, hiçbir zaman hâlinden şikayetçi olmamıştır. |
11.07.2024 |
Kendisine karşı yapılan olumsuzlukları bağışlamakta zorlanan modern insanın aksine Hacı Veyis, kimseye kin tutmaz ve nefret beslemez. 1932 yılında gerçekleşen olay, bunun en güzel kanıtlarından biridir. Konya âlimlerinin davet edildiği bir davetteki yemekte, Hacı Veyis, her zamanki âdeti üzerine, sofrada dökülmüş ekmek kırıntılarını toplarken, dönemin en meşhur vaizi olan Aksekili Mehmed Efendi, ona karşı sert ve yüksek bir sesle bağırır:
“Hacı Veyis Efendi! Bırakın canım, herkes döktüğü ekmeği kendi toplasın… Sofranın huzurunu kaçırıyorsun… |
11.07.2024 |
Namaz kılarken de, evi veya camiinin bir tarafı yıkılsa haber olmayacak derece bir ruh hâlini yaşardı. Konya’nın en büyük âlimleri dahi olsa, onun bulunduğu mecliste kimse konuşmaz, ona saygı gösterirlerdi. Bulunduğu ortamlarda gereksiz konuşmalara fırsat vermez, dinî, ilmî ve ahlâkî bir meseleyi açar, onu izah ederdi.
Hatimle teravih kıldıracak derecede kuvvetli hâfız olup, Şeyhü’l-kurralar yetiştirecek kadar da kıraati güzeldi. Camiiden evine gelinceye kadar, herkes ona selam verir, esnaf dükkânlarının önüne çıkardı. |
11.07.2024 |
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 ... 48 |