KASIM BABA’NIN SIRLANMASI-6 ‘Hiç Olmak Lazım’ Kasım Baba, tasavvufla ilişkisinin başlangıcını şöyle anlatır: ‘Hocalarımızın söylediğine göre tasavvuf, çirkin amellerden kaçınmaktır… Genç yaşlarda yanına gittiğimiz hoca efendilerin nasihatlarıyla biz çirkin işleri yapmadık… Allah bize güzel ameller yaptırdı…Halveti, Nakşi, Rufai icazetleri aldık…’ Tasavvufun medrese ilmi olmadığını ifade eden Kasım Baba, hayır hasenât, rıza ve dua bağlamında tasavvufu anlatır: ‘Bazıları da mesela ‘hayır yapayım hasenât yapayım da benim de derecem artsın’ diye düşünür. Oysa Cenâb-ı Hakk’a benden razı olsun diye dua edeceksin. ‘Ben kulum… Allah affettiği zümreye beni de dahil etsin’ duasında bulunacaksın…Tasavvufta geçer bu….’ Rıza makamında olmanın yüceliğini anlatan Kasım Baba, çıkar, gösteriş, bir amaca yönelik yapılan ibadetin ve kulluğun, Hakk nazarında bir değeri olmadığını bildirir. O, hiçliğe ulaşmanın kıymetini anlatır: “Adamın biri bir iki rekât namaz kılar cennete gider, sen iki bin rekât kılarsın da bir şey olmaz. Çünkü maksatlı kıldın kardeşim. Maksatlı ibadet pek geçerli ibadet değil… İlahî ente maksûdî ve rıdâke matlûbî… Yani şimdi işin içerisinde ben çalışırım, ama benim yevmiyem kaç para diye soramazsın. Onun için hiç olmak lazım, yokluk. Yokluk tasavvufun en yüksek mertebelerinden biridir. ‘Lâ ilâhe İllallahu vahdehû lâ şerike leh’ diyorsun yahu. Allah’ın varlığının yanında hiç kimse varım diyebilir mi? O yokluğu bir kabul etsek hendeği atladık işte… Adam gururlanıyor, tesbihi alıyor eline camide, ‘görün beni, görün beni’ diye tesbih çekiyor. Yahu kardeşim riyaya giriyorsun, git evinde yap bunu, git bir köşede yap kimse görmesin seni! Ya şer’î hüküm de böyledir. Şer’î hüküm ile tasavvufî hüküm arasında fark yoktur…. Tarikat kurucuları da yani Pîrânı İzâm da, ilk tasavvufu-tarikatı kuranlar da aynen müçtehitler gibi ayet ve hadisin dışına çıkmamıştır. Müçtehitler nasıl başladıysalar onların aynısını onlar da yapmışlardır. Ayetin, hadisin dışında en ufak bir hareket yok”[1] Türkülerin Bir Tarihi Var Tekkeler ve şeyhlerinden istifade eden Kasım Baba, değerler ile kültür arasındaki irtibatı kurma hususunda türkülerin geleneğin taşınmasındaki rolünü bize hatırlatır. Ona göre erdemi ve kültürümüzü aktaran türkülerin çok eski bir tarihi vardır. Türküler anıdır, hatıradır, tarihtir. Estergon Kalesi, Tuna Nehri gibi türküler aşk verir, tarihimizi adeta yeniden yaşatır gibi gözümüzün önüne getirir. Kimi türküler, Kasım Baba nezdinden vatan sevgisini anlatır, kimi türküler iki gencin birbirini olan sevgisini anlatır, kimisi anaya vatana özlemi anlatır, kimi suda boğulan birinin hikayesini anlatır. Ecdadımızın Anadolu’nun kültüründe nice hazineleri var ki, onlar insanlarımıza dersler verir, öğütler aşılar, nasihatler taşır. Birçok türkü, ecdadımızın geçmişteki çilelerini, sıkıntılarını, sevinçlerini ve duygularını bize aktarır. Kasım Baba, insanı bozan ve toplumu ifsat eden türkü olduğu söylenen birtakım ahlâksızlıkları asla hoş görmez. Ona göre bir türkü insana, Anadolu’nun ruhunu anlatır, yansıtır. Türkü insanı tedavi eder, onarır.[2] [1] Mehmet Özturan, “Günümüz Halvetî-Şâbânî Postnişînlerinden Kasım Yağcıoğlu Hocaefendi”, I. Uluslararası Şeyh Şa‘bân-I Velî Sempozyumu -Şeyh Şa‘bân-ı Velî'yi Anma ve Anlama- 4–6 Mayıs 2012 Kastamonu, II, 343-344.
[2] Kasım Yağcıoğlu Efendi (Halveti Yoluna Yolculuk), Feyz Dergisi (röportaj)https://feyzdergisi.com/yazi/kasim-yagcioglu-efendi-halveti-yoluna-yolculuk-
|
14 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |