• Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
    • Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
    • Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
    • Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
    • Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya
Üyelik Girişi
Videolar

Yeni Yayımlanan Kitaplar

   

İsmail Haqqi His Life Works and Views
Bayram Ali Çetinkaya
İNSAN YAYINLARI

ibn rüşd (1. cilt) (uluslararası ibn rüşd sempozyumu bildirileri) doğu-batı ilişkisinin entelektüel boyutu ibn rüşd'ü yeniden düşünmek



ibn rüşd (2. cilt) (uluslararası ibn rüşd sempozyumu bildirileri) doğu-batı ilişkisinin entelektüel boyutu ibn rüşd'ü yeniden düşünmek




Dini ve felsefi metinler: Yirmibirinci Yüzyılda yeniden okuma, anlama ve algılama

Bayram Ali Çetinkaya(Editör)

Doğu-Batı: İki Dünyanın Buluştuğu Noktada Düşünce Günleri



İzmirli İsmail Hakkı
Bayram Ali Çetinkaya
 İNSAN YAYINLARI



15 TEMMUZ DESTANI
KASIM BABA’NIN SIRLANMASI-1

 

Kasım Baba’nın ismini duyduğumdan itibaren nedense bu ârif efendi ile tanışmak ve konuşmak arzusu içime doğdu. Muhibbanından Mehmet Özturan hoca ile her görüşmemizde, ‘Kasım Baba’ya ne zaman gideceğiz’ diye soruyordum. Belki Mehmet hoca da benim ısrarımdan dolayı bunalmış olsa gerek, Üstadın Yalova’da ziyaret edilebileceğini, ancak Ramazan aylarından İstanbul’a Bereketzade Cami’sine geldiğini haber verdi. Ben ise, Karaköy ârifi Kasım Baba’yı bir tanıdığı rehberliğinde ziyaret etmek istiyordum.

Nihayet Ramazan’dan önce bir telefon geldi. Miraç Kandili günü, bulunduğum ilçeden bir öğretmen arkadaş (Mehmet Başkara), Mehmet hocanın yönlendirmesiyle bu ziyareti yapabileceğimizi bildirdi. Ben ise günü derslerle dolu bir şekilde geçirmiş, akşama yakın gitmeyen ve bitmeyen bir trafikle mücadele ede ede menzile varmaya çalışıyordum. Ziyaret teklifini ve arabasıyla beni götürmeye çalışan hocamıza henüz eve ulaşamadığımı ilettim. Zaten Kasım Baba kandillerde İstanbul’da oluyor, Ramazan’a kadar ve sonrasında kandiller bulunduğunu ve önümüzdeki günlerde kendisiyle birlikte ziyareti gerçekleştirebileceğimizi ifade ettim. Ne yazık ki İstanbul dışında olmam nedeniyle ısrarlı olduğum bu ziyaret gerçekleşemedi.

Geçtiğimiz günlerde Kasım Baba’nın sırlanması haberini görünce içimde büyük bir boşluk oluştu… Bu gerçekleşemeyen buluşmayı telafi kabilinden dijital kayıtlardan Kasım Baba’nın sohbetlerini ve onunla yapılan söyleşileri dinledim, yazılı kayıtlardaki ilgili konuşma ve röportajları okudum. Onun fikirleri ve eylemleri ve en güzel de tatlı üslubu ve sohbetini dinleyince, görüşemememin hüznü daha bir fazlalaştı.

Dinlediklerim ve okuduklarım, beni -hiç karşılaşmadığım, görüşmediğim, konuşmadığım, tanışmadığım- bu Allah dostu ile ilgili bir yazı kaleme almaya zorladı. İşte Kasım Baba ile ilgili bu makalenin ortaya çıkması böyle bir zuhuratla gerçekleşti.

Aksiyoner Derviş ve Mürşid

Halvetî-Şabanî büyüklerinden Kasım Baba, 1934 yılında Giresun Alucra’da hayata gözlerini açar. Kalabalık bir aileden içinde büyüyen Kasım Baba, Tokat’ta ilk medrese eğitimini Babası Mehmet Efendi’den alır. Baba tarafından Dedesi Halil Efendi de klasik yöntemle medrese tahsili yapar. Kurtuluş Savaşı’nda Dede Halil Efendi, Şam’a gönderilen dua ordusu içinde görev alır.

1947 yılında on iki on üç yaşlarında hafız olan Kasım Baba, sonrasında aldığı dinî eğitimiyle imam-hatip vazifesinde bulunmak üzere Edirne’ye gönderilir. Daha sonra İstanbul’a gelerek Serezli İsmail Efendi ve Ermenekli Saffet Efendi gibi dönemin önemli hocalarından ders alır. Yahya Efendi Dergâhının son postnişini Abdulhay Öztoprak Efendi’den Nakşi ve Kadiri dersi ve 1957 yılında icazet alır.

İstanbul’dan sonra Seyyid Mahmud Çağırgan Veli'nin köyü Boyluca’ya giderek köyde verimli hizmetler gerçekleştirir. Seyyid Mahmud Çağırgan Veli’nin türbesinin yapılmasına öncülük eder. Boyluca köyünde hiç ücret almadan yedi yılı çalışır. Nihayetinde 1966 yılında İstanbul’da, Karaköy Arap Cami’sinde Kur’ân Kursu’na görevli olarak tayin edilir. Kasım Baba, ömrünü gençlerin yetişmesine adamış bir derviş, bir Şabanî Şeyhi olarak hizmetlerine sürdürür.

İnsan yetiştiren bir mürebbi olarak bir hayat süren Kasım Baba, 1947 Samsun’da hafızlığı tamamlar, akabinde 1949 yılında İstanbul’a gelir, 1953 yılında Edirne’de imamlık hizmetinde bulunur. Ve nihayetinde doksan bir yaşında İstanbul’da vefat eder. (10 Mart 2025) Fatih Cami’sinde kılınan cenaze namazının akabinde Giresun’da (Alucra) toprağa sırlanır.

Dönemin önemli Nakşî meşâyihinden olan, Yahya Efendi dergahının son postnişini Abdulhay Öztoprak Efendi’den Nakşî ve Kâdirî dersi alan Kasım Baba, 1957 yılında icazetini de alır. Abdulhay Efendi’nin halifesi Albay Şemsi Efendi ise onun hayatında önemli bir yere sahip olup Nakşî yolundaki yetişmesi Şemsi Efendi vesilesiyle gerçekleşir. Ona icazet verenlerden biri de Aynî Ali Baba Kadirî-Rifâî dergâhı şeyhi Muhittin Ensarî Efendi’dir.

Yanık ve kesikleri tedavi etme burhanını bu dergâhta içtiği Rifâî şerbetine bağlayan Kasım Baba’nın Halvetî-Şabânî dervişliği Keşablı Aziz Hüseyin Efendi’nin halifesi Haydar Baba’nın Giresun’daki dergahında başlar. Yedi-sekiz yaşlarında iken Haydar Baba’nın zikir ve sohbetlerine katılır. Şabânî icazetini ise Haydar Baba’nın halifesi Mehmet Emin Güvener Efendi’den alacaktır.[1]

Kasım Baba’nın irfan hayatında, soyundan geldiği Seyyid Muhammed Çağırgân-ı Veli önemli bir yer işgal eder. Bu Çağırgân-ı Veli, Kerbela faciasından sonra Anadolu’ya yerleşmiş Seyyid ailelerden birisine mensuptur.

Seyyid Mahmud Çağırgân-ı Veli’nin ailesi 1040 dolaylarında Giresun’un Alucra ilçesinin eski adı Zun olan Boyluca köyüne yerleşerek tebliğ ve irşat vazifelerinde bulunur. 1422-1518 arasında yaşadığı ve doksan altı yaşında vefat ettiği düşünülen Çağırgân-ı Veli’nin evi, dergâhı, cami, şifahane ve değirmeni günümüze kadar ulaşmıştır. Anlatılan menkıbeye göre bu irfan ehlinin Fatih Sultan Mehmed ile bir karşılaşması olur.

Fatih Sultan Mehmet Otlukbeli savaşına giderken Alucra'nın Boyluca (Zun) köyünün yakınlarından geçerken ordusu ile birlikte dinlenmeye çekilir. O sırada Fatihin “burada bizden hiçbir Allah'ın kulu yok mu?” demesi üzerine ihtiyar biri elinde bir sepetle padişahın karşısına çıkar: “Padişahım size ve ordunuza peksimet ve azık getirdim” der. Padişah tebessüm ederek: “Muhterem dede, bize bu yetmez belli ki sen de ihtiyaç sahibisin var git yoluna çoluk çocuğunla ye” der. Bunun üzerine o yaşlı zat yani Seyyid Mahmud Çağırgân-ı Velî: “Biz evlâd-ı Resuldeniz, buraya da vazifeli olarak geldik, sen hele şunu bir orduna dağıt” der.

Bir sepet peksimet bütün orduya yetip de artınca Fatih Sultan Mehmet o bölgeyi bu zata vakfeder. Bölgenin adı da bu hadiseyi hatırlatan Peksimet Tepesi olarak isimlendirilir. Bu bölgeye ait “Peksimet Tepesi Vakfiyesi” arşivlerde bulunmaktadır.

Kasım Baba, Edirne ve İstanbul günlerinden sonra gördüğü bir rüya üzerine manevî bir işaretle yaklaşık dört asır önce yaşamış olan dedesi Seyyid Mahmud Çağırgân-ı Veli’nin köyü Boyluca’ya Ekim 1959’da geri gelir.

Kasım Baba yedi yıllık süreçte Seyyid Mahmud Çağırgânî türbesinin hizmetkarlığını yapar. Boyluca’ya dönüş ve türbedarlık dönemlerini şöyle dile getirir: “Ben aslında, mana aleminde gördüğüm zatı arıyordum. Daha sonraları bu zatın Boyluca’da medfun bulunan Seyyid Mahmud Çağırgânî Hazretleri olduğunu anladım. Köye vardığımda, okul denilebilecek bir bina yoktu. Cami harap, dergâh perişan, Çağırgân Hazretlerinin türbesinin de içinde bulunduğu kabristan köyün sığır ve davarlarının yaylağı durumundaydı.

İşe, köye hemen yeni ve modem bir ilkokul kazandırmak üzere, okul yeri için uygun görülen yerden istimlak ile başlandı. Köy kısa zamanda modem bir okula kavuşturuldu. Daha sonra caminin tamiri, dergahını tanzimi ve bir misafirhane yapımı, derken sıra kabristanın ayak altında kurtarılmasına ve Seyyid Mahmud Çağırgânî Hazretlerine ait kabir yerinin tespit edilmesine geldi.

İşin en heyecanlı safhası da bu sırada sergilendi. Rabbime sonsuz hamd ü senâlar olsun ki, bu hususta bilhassa beni mahcup olmaktan korudu. Hazretin de himmetiyle ve bazı kimselerin gözleri önünde Çağırgan hazretlerinin yattığı yer keşf ve tespit edildi. Bu noktada olup biten bazı şeyler var ki, onları anlatmam mümkün değil. Hazretin kabrini tespitten sonra kendisi manen türbe yapılmasını istemedi. Bunun üzerine kendilerinden ‘eğer sizin üzerinize bir türbe yapmazsam gözüm arkada kalır’ diyerek izin istedim. Hazrete türbenin yapılmamasının sebebi sorulduğunda; sağında ve solunda gömülü başka mevtâlar bulunduğu için istemediğini belirtti. Ben de, o mevtâları başka yere nakletmek şartıyla Hazretle (mana âleminde) anlaştım.

 Köy halkı ile birlikte kazılar yapılarak, Hazretin kabri düzenlendi. Zarif bir türbe binası ortaya çıktı. Türbe kapısının dört bir yanını çevreleyen tek bir taştır. Bu taşın kabristan dışında tespit edilmesi, kabristana kadar nakli ile kapı yerine kadar getirilişi ve yerine kırılmadan kesilerek yerleştirilmesi, hazretin nice kerametlerinin meydana geldiği bir safhadır. Bu safhayı da daha fazla açamayacağım. Ancak türbe kapısının hemen önünde, ilk günü gibi yatmakta olan başka velilerin de bulunduğunu bilhassa belirtmek isterim.”

Fakirlik içinde geçen Boyluca köy hayatı, Kasım Baba’nın pişme evresini oluşturur. İyi yetişmiş bir hafız olarak memurluk görevi almayıp bu köyde yedi yıl geliri olmaksızın yaşaması, birçok insanın ona şaşkın bakmasına sebep olur. İrşat ve tebliğle geçen bu yıllarda Kasım Baba’nın belirli bir geliri olmaması, onu bazı zamanlarda sıkıntılar içine sokar. Kendisinin anlattığı bir olay Kasım Baba’nın hangi şartlarda hizmet ettiğini göstermektedir:

“Perşembe günleri, köy camisinde sohbet ve zikir yapılırdı. Her taraftan ve her meşrepten insanlar gelir, sohbet ve zikre iştirak ederler, gelenlere yemek ve çay ikramında bulunulurdu. Bu saltanat böylece devam etmekte iken, yine bir perşembe günü misafirler uzaktan yakından gelmeye başlamışlardı ki, bizim hatun: ‘Hafız Efendi! Evde çay, şeker ve ikram edilebilecek bir şey yok’ dedi. Benim cebimde ise sadece 15 kuruş para vardı. Bu para ile bir şey yapmak mümkün değildi. Halbuki bana o an için beş lira para lazımdı. Duruma çok üzüldüm. Teselli için Hazretin dergahına gittim. Bu bir şaşkınlık olabilir, bir naz, bir niyaz da olabilir. Değerlendirmeyi okuyanların irfanına bırakıyorum.

Dergâh makamında şöyle niyazda bulundum: ‘Efendim! Ben İstanbul'da tahsilimi yaptım. Fahri vaizlik ve imamlıklarda bulundum. Şu anda senin dergâhında, önce Allah’ıma kul, sonra O’nun Sevgili Habibi’ne ümmet olmaktan başka maksadım yok. Senin veli olduğundan da şüphe etmiyorum. Kapında bir hizmetçin olarak halimi sana arz ediyorum. Lütuf ve keremine güveniyorum. Bu misafirlerin önünde beni mahcup edersen yarın bir yorganım var, onu da alır giderim’ dedim. Selamlaşıp ayrıldıktan sonra eve geldim ki, herkes neşe içinde… Sebebini sorduğumda tanımadıkları bir zatın birçok yiyecek ve erzak getirdiğini söylediler. O zatın bir şey söyleyip söylemediğini sorduğumda: ‘Hocaefendi'ye söyleyin ufak tefek şeyler için yorganımı alıp da giderim demesin!’ demiş olduğunu öğrendim.”

1966 yılına gelindiğinde maddî imkansızlıklar Kasım Baba’yı etkilemese de insanların birtakım konuşmaları, hanımını üzer. Kasım Baba bir müddet sonra, ‘merak etme hanım altı aya kadar, biz İstanbul’un tam ortasına gideceğiz, durumumuz da düzelecek’ diyerek onu teselli eder.

‘Gerçekten de hanımımı teselli babından bu cümleleri söylerken benim bile bu ihtimale aklım yatmıyordu’ diyen Kasım Baba daha sonra, köye gelen bir Diyanet müfettişinin onun yaptıklarını beğenmesi sonucunda, taltif için İstanbul’un orta yerindeki Karaköy Arap Cami Kuran Kursu’na tayini çıkar. Arap Camii Kur’ân Kursu’nda uzun yıllar hizmet edip öğrenci yetiştiren Kasım Baba, nihayetinde Karaköy’deki Bereketzade Cami’sinde vazifeni uzun yıllar devam ettirir.[2]

Bereketzade Cami’sinde Kasım Baba, üç idealini gerçekleştirmek için Hakk Teâla’ya dilekte bulunur: 1) Bu dergâha gelenin karnı doyacak. 2) Dergâh hiç kimse tarafından hiçbir şekilde rahatsız edilmeyecek. 3) Dergâhımıza gelen şifa bulacak... Bu hayalleri Allah’ın izniyle gerçekleşir. Bereketzade Camisi, gerçekten Ramazan ayında her gün iftarlara mekânlık yapar; Türkiye’nin her tarafından gelenlerin sohbet dinlediği ve zikirlerle şifa ve deva bulduğu bir yer olur. Yine dergâh üniversite gençlerine verilen burslarla binlerce talebenin eğitimini tamamlamasına vesile olur. Öğrencilerin meşrep, mezhep ve dinine bakılmaksızın maddî desteklerde bulunulur. Kasım Baba için en mutlu gün, bursların dağıtıldığı zamanlardır. Üniversite öğrencilerine burs desteği aralıksız bugün de sürmektedir. [3]



[1] Mehmet Özturan, “Günümüz Halvetî-Şâbânî Postnişînlerinden Kasım Yağcıoğlu Hocaefendi”, I. Uluslararası Şeyh Şa‘bân-I Velî Sempozyumu -Şeyh Şa‘bân-ı Velî'yi Anma ve Anlama- 4–6 Mayıs 2012 Kastamonu, II, 343-335.

[2] Mehmet Özturan, “Günümüz Halvetî-Şâbânî Postnişînlerinden Kasım Yağcıoğlu Hocaefendi”, I. Uluslararası Şeyh Şa‘bân-I Velî Sempozyumu -Şeyh Şa‘bân-ı Velî'yi Anma ve Anlama- 4–6 Mayıs 2012 Kastamonu, II, 343-335-338.

[3] Mehmet Özturan, “Günümüz Halvetî-Şâbânî Postnişînlerinden Kasım Yağcıoğlu Hocaefendi”, I. Uluslararası Şeyh Şa‘bân-I Velî Sempozyumu -Şeyh Şa‘bân-ı Velî'yi Anma ve Anlama- 4–6 Mayıs 2012 Kastamonu, II, 343-338.

  
160 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam228
Toplam Ziyaret206947
Etkinlikler
YENİ ÇIKAN ESERLER





          


                                 






                                             


                                               
                                                                                        
                                                      
                                                   
     





Yayımlanan Eserler


Sayıların Gizemi ve Tasavvufun Dinamikleri
Bayram Ali Çetinkaya
İnsan Yayınları


   İlkçağ Felsefesi Tarihi
Bayram Ali Çetinkaya 
İNSAN YAYINLARI









Yitik Bilgi ve Hikmet
Bayram Ali Çetinkaya





İslam Medeniyetinin Dinamikleri
Bayram Ali Çetinkaya
 İNSAN YAYINLARI



İrfan ve Hikmet Peygamberi 
Bayram Ali Çetinkaya
   İNSAN YAYINLARI
   



   Şems-Mevlana Dostluğu
     Bayram Ali Çetinkaya
     İNSAN YAYINLARI
      


Medine'den Medeniyete

Bayram Ali Çetinkaya
İNSAN YAYINLARI