Kur’ân ve Dikiş Makinası
Kelam-ı Kadim Kur’ân, verdiği ilâhî nurlarla tüm evreni aydınlatan bir hazine ve hidayet kaynağı olarak aklımıza ve kalbimize yön vermektedir. Kur’ân kendisiyle beraber nice bereket ve hikmet damlalarını varlığımıza taşımaktadır. Bu bereket demetlerinden biri de Bitlis Tatvan’da geçmektedir. Eski adı Tuğ olan Çağlayan köyünde (mahallesinde) yaşayan Molla Kasım, medrese âlimi ve müderris bir ilim insanıdır. Molla Kasım’ın babası Molla Arif, Osmanlı döneminde Bitlis’e bağlı Ohin köyünde medrese eğitimini alır. Daha sonra müderris olarak bölgede hizmet vermeye devam eder. Molla Arif, Muş’un Dokuzpınar köyünde -ki, bugün barajın altında kalmıştır- imamlık vazifesini ifa eder. Köye yakın bir medresenin hâmisi ailenin kızıyla evlenir. Saygın bir kişi olan Molla Arif’in beş çocuğu olur. 17-18 yaşlarında iki erkek çocuğu vefat eder, sonra geriye kalan üç kızından birisi de hayatını kaybeder. Bu gelişmelerden sonra, Molla Arif’in bulunduğu bu köye, kocası öldürülmüş iki kız sahibi dul bir kadın gelir. Molla Arif’in hanımı, bu kadınla kocasını evlenmesini ve nikahlanmasını arzular. Böylece ‘(inşallah) hem bir erkek evladın olur hem de dul, yalnız bir kadını nikahına alarak onu himaye edersin’ diyerek evlenmesini tavsiye eder. Molla Arif’in bu ikinci hanımından da bir erkek çocuk dünyaya gelir, yani Molla Kasım doğar. Teknolojiyi Takip Eden Müderris Molla Kasım Molla Kasım, yedi sekiz yaşlarında iken babası Molla Arif vefat eder. Onu üvey annesi okutur. İlim sevdalısı faziletli bir kadın olan üvey annesi, kendisine kol kanat gerer. Medrese eğitimi alması için teşvik eder, destek verir. Medreseye devam eden Molla Kasım, hocası hem bir medrese âlimi hem de Nakşibendî-Halidî olan Molla Ali’den icazet alır. O dönemde yüksek dinî ilimleri öğretenler; hem medresede öğrenci yetiştiren âlim, hem dergâha devam eden -bazen de şeyh olarak tekkede de bulunan- ârif, hem de topluma yön veren istikamet çizen, sorunları çözen, saygın, sözü dinlenen âkil insanlardır. Molla Kasım, Tuğ’a yakın Nil köyündeki medreseye yaya olarak veya at sırtında eğitim için gider. On yedi on sekiz yaşlarında medresede eğitimini tamamlayan Medrese âlimi ve müderris olan Molla Kasım’ı, akrabaları Tatvan’a yani Tuğ köyüne (bugün Tatvan’ın merkezine 10-12 km uzaklıktaki Çağlayan/Tuğ mahallesi, ilçeyle birleşmiş durumda) çağırırlar, o da bu daveti kabul ederek oraya gider. Bulanık’da doğan Molla Kasım, Tuğ’da 18 yaşında imamlığa başlar. Nil’de medresede okurken, kendisine oraya çağıran Hacı Şaban Amca’nın yanında kalır. Bu süreçte Tuğ’da ev yapar ve evlenir. Evliliğini askere gitmeden önce gerçekleştirir. Molla Kasım hem müderrislik vazifesini sürdürür hem de bununla birlikte imamlık görevini yerine getirir. İmamlık görevinin yanında köydeki çocuklara Kur’ân eğitimi verir. O dönemde Bitlis ve Muş’ta çeşitli medreseler eğitim vermektedir. Din görevlisi olan Molla Kasım’ın ihtiyaçlarını başlangıçta köy halkı karşılarken, daha sonraları 1960’lı yıllarda kadrolu resmi imam olarak vazifesini yerine getirir. O, on dokuz yaşında eşi Fatma Teyze ile hayatını birleştirir. Köye ve cemiyete yön veren âkil bir insan olarak Molla Kasım, sözü dinlenen, toplum üzerinde tesirli bir şahsiyet olmuştur. O, bu açıdan sosyal boyutu yüksek bir karakter çizer. Toplumun ilimle buluşmasına arzulayan Molla Kasım, köydeki aileleri ikna ederek çocuklarını, on km uzaklıktaki okula göndermeleri için teşvik eder, destek verir. Bazı geliri yeterli olmayan öğrencilerin masraflarına katkı verir, yardımda bulunur. Aileler, çocukların ihtiyaçları olduğu zaman, onlara ‘gidin Molla Kasım’a gidin, o size verir’ diyerek sorumluluğu onun üzerine yüklerler. Zamanı geldiğinde Isparta’da askerlik görevini yapan Molla Kasım, o dönemde orada bulunan Said Nursî’yi ziyaret eder. Said Nursî ‘Allah seni muvafık etsin, sen böyle devam et, ilim-irfan yolunda çalışmalarını sürdür’ diyerek ona tavsiyelerde bulunur. Köyün gençleriyle ilgilenen Molla Kasım, onlara Kur’ân öğretir. Fıkıh, hadis ve tefsir dersleri verir. Onların aynı zaman da resmi eğitim süreçlerini devam ettirmelerini arzular. Gençlerin liseye ve üniversiteye gitmeleri konusunda teşvik eder. İlim sevdalısı Molla Kasım, Arapça, Farsça ve Kürtçe yazıp konuşabilen bir müderristir. İyi şiir okuyan Molla Kasım, aynı zaman da şiir de yazmaktadır. Divanı olan Molla Nurullah’ın yanında şiir okur. Molla Nurullah’tan çok etkilenen ve faydalanan Molla Kasım, edebî yönünü ondan alır. Teknolojiye ilgi duyan müderris Molla Kasım, yeni çıkan teknolojik aletleri takip eder ve geliri nispetinde satın alır. O, bu kapsamda evine dikiş makinasını alan köydeki ilk kişidir. Molla Kasım, bir hocadır, bir babadır, aynı zaman da cemiyeti yönlendiren âkil bir insandır. O, bir taraftan eşi Fatma Teyze’ye Kur’ân dersi verirken, diğer yandan ona dikiş makinasını kullanmayı ve elbise dikmeyi öğretir. Örgütçü sosyal bir insan olarak Molla Kasım, 67-68’li yıllarında imamlar ve din görevlileri için Tatvan’da bir dernek kurar. O bu bakımdan teşkilatçıdır. Teknolojik aletleri takip eder, alandaki gelişmelerle yakından ilgilenir. Zaten eve ve köye köyde ilk dikiş makinesi alması da teknolojiye karşı olan bu ilgi ve alakasından kaynaklanmaktadır. Çağdaş Müslüman düşünürlerini takip eden bir kimsedir, Molla Kasım. O 1970’lerde, Muhammed Kutup ve Seyyid Kutub’un kitaplarını ve düşüncelerini okuyan ve takip eden bir medrese âlimidir. Bu Müslüman düşünürlerin eserleri, Molla Kasım’ın kitapları arasında yer alır. Seyyid Kutub’un kitaplarını Türkçe tercümesinden, Muhammed Kutub’un ise eserlerini Arapça orijinallerinden okur, mütalaa eder. 1975’in mayıs ayında Molla Kasım evinde vefat eder. Hasta olduğu süreçlerde, Ankara, Diyarbakır gibi şehirlere giderek tedavi olmak amacıyla oradaki hastanelere ve doktorlara muayene olur, ama nihayetinde vefat eder. Molla Kasım’ın şeyhi, köye geldiğinde cemaate camide tövbe ve tesbih yaptırırdı. Şeyh, Molla Kasım’ın üstadıydı. Medrese kökenli olan Şeyhi gelince, oraya gelenleri de Molla Kasım, 50’li, 60’lı, 70’li yıllar boyunca ailesiyle birlikte yemek ikramlarında bulunurdu. Molla Kasım, Nakşibendî-Halidi olan ve Hz. Peygamber’in (s) (Hüseyin’in) soyundan gelen Seyyid Abdülhakim el-Hüseynî’nin (Erol) medresesinde ilim tahsilinde bulunur, aynı zaman da üstadından tarikat dersi de alır. Böylece Seyyid Abdülhakim el-Hüseynî, Molla Kasım’ın hem ilmî hem de irfanî olarak üstadı olur. Şeyhi ve üstadı Seyyid Abdülhakim el-Hüseynî, medresede her gün ikindi namazı sonrası, hatme (hatm-i hacegân) yaptırır. Molla Kasım da bu hatmelere aşkla şevkle katılır. Şeyhinden sonra bu hatme ve tövbe verme görevini üstlenir, bunun için hocası ve şeyhi Seyyid Abdülhakim Erol (el-Hüseyni) tarafından kendisine izin verilir. Seyyid Abdülhakim Erol, icazeti yakın akrabasına vermez. Seyyid Abdülhakim Erol’un oğlu veya yeğeni başka bir şeyhten veya icazet alan birisinden irfanî dersler alır. Kur’ân Okumayı ve Dikiş Makinasını Kullanmayı Öğreten Fatma Teyze Fatma Teyze’yle evlenen Molla Kasım, ona Kur’ân’ı öğretir, bunun yanında ilmihal bilgelerini bu öğretimle vermektedir. Kur’ân aşkıyla dopdolu olan Seyyide Fatma Teyze, azimli bir eş olarak Molla Kasım’dan Kadim Kitabı’mızın okunuşu öğrenir. İlmihal bilgilerinden onun sayesinde haberdar olur. Kocasından Kur’ân’ı ve dinî bilgileri zorlanmadan öğrenen Fatma Teyze de, 15-20 yıl mahalle ve köyündeki genç kızlara Kur’ân öğretir, ilmihal konularında onları bilgilendirir. Derslerle birlikte köyün genç kızlarına, yakın komşu, akraba ve tanıdıklara dikiş makinasını kullanmayı ve elbise dikmeyi öğretir. Fatma Teyze’nin ailesi, köydeki insanlara ve topluma karşı sorumluluğu olduğunu düşünen bir ailedir. Hz. Hüseyin’in soyundan gelen seyyid aile olarak ziyaretlerine gelen misafirleri onlara çok saygı gösterir ve hürmet ederler. Onlar da hürmete daha büyük bir saygıyla ve ikramla karşılık verirler. Fatma Teyze’nin ailesi, Nakşi-Halidî olan Menzil şeyhi Seyyid Muhammed Raşit Erol’un akrabasıdır. Daha doğrusu Muhammed Raşit Erol’un babası Seyyid Abdülhakim (el-Hüseynî) Erol’un yakınıdır. Teknolojik aletlerden haberdar olan Molla Kasım Fatma Teyze’ye Zenith marka dikiş makinesi alır. Dikiş makinasının kullanımını Molla Kasım, eşi Fatma Teyze’ye öğretir. Sonraları çocukları olan da Fatma Teyze’nin kızları bu faaliyetleri bulundukları şehirlerde/yerlerde sürdürürler. Bugün de, bu gelenek devam etmektedir. Kızı Münevver, Tatvan’da evinde kızlara Kur’ân okumayı öğretir, ilmihal bilgilerini onlara anlatır. Bunun yanında dikiş makinası kullanımını ve elbise dikmeyi çevresindeki genç kızlara öğretmektedir. Yine diğer bir kızı Muazzez de, Mersin’de genç kızlara Kur’ân okumayı ve dikiş makinası kullanmaya yakın komşulara ve akrabalara bu dersleri vermektedir. Böylece kızları, anneleri Fatma Teyze’den öğrendiklerini kendi hayatlarında tatbik eder ve devam ettirirler. Doğdukları ve evleninceye kadar yaşadıkları baba-anne evlerindeki bu kültürü sürdürürler. Tecrübe ettikleri bu kültürü, aile geleneği olarak yaşatmaya çalışmaktadırlar. Öğrencileri küçüklüğünden itibaren hocaları Fatma Teyze’ye her zaman büyük bir vefa örneği gösterirler. Bugün yetmiş sekiz yaşında olan Fatma Teyze’yi Bayramlarda ilk ziyaret edenler, öğrencileridir. Ziyaretlerinde gelen öğrencilerine yemek ve tatlılar ikram edilir. Bu ziyaretçilerin sayısı zaman zaman yüz kişiye kadar ulaşır. Çeşitli zamanlarda üzerinde emeği olan öğrencileri, uzak diyarlarda olsalar da vefakâr bir şekilde telefonla onu aramayı ihmal etmemektedirler. Yine Fatma Teyze’nin öğrencileri de kendileri nasıl hocalarından ders almışlar ise, onlar da kendi öğrencilerine Kur’ân dersi vermektedirler. Bununla birlikte Fatma Teyze’nin seyyid olması, ahlakî boyutundan sosyal ilişkilerine kadar, onu toplumda sevilen, saygın, örnek kabul edilen bir konuma yükseltmiştir. Fatma Teyze’nin babası, müderris dinî ilimlerin yanında, tıp bilgisine de sahip bir âlimdir. O, geleneksel otlarla, bitkilerde, yaptığı ilaçlarla tedavi yapan ‘şifacı’ olarak bilinir. Tedavi bilgisine sahip bir insan bir insan olarak, kendisine gelen hastalardan ücret almaz, ancak kendisine verilen hediyeleri de reddetmez bir kişiliğe sahiptir. Oğlu Seyyid Maşallah, -yani Fatma Teyze’nin abisi-Nakşî-Halidî Haznevîlerin dergâhında ve medresesinde ilmî ve irfanî dersler almıştır. Soyu Menzil Şeyhi Seyyid Muhammed Erol’un babası Seyyid Abdülhakim (el-Hüseynî) Erol’e dayanan Seyyid Maşallah da, diğer Nakşî-Halidî Haznevîlerden ilmî ve irfanî dersler alarak onların talebe ve müridi olur. Şu halde ilim, irfan, medrese, dergâh, Kur’ân, teknoloji ve cemiyet olguları, Nakşibendî-Halidî geleneği olarak son iki asırdır bu toprakların gündeminde varlığını korumakta, erdemli insan ve yüksek şahsiyetli fertleri yetiştirmeyi ve inşa etmeyi ana amaç olarak görülmesine katkıda bulunmaktadır.
|
162 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |