Pragmatist/ Menfaatperest / Çıkarcı Olmak -Kuzu Postuna Bürünmüş Kurtlar- Toplumdaki insan ilişkilerini örseleyen çıkarcı tavırlar, güven konusunda çok büyük gönül kırılmalarına sebep olmaktadır. Hiç kimsenin bir başkasına itimadının kalmadığı bir zaman dilimi içinde yaşıyoruz. Güven duyanlar ise, bu halleriyle ayıplanır hale gelmektedir. “Baban dahi olsa güvenmeyeceksin”, çünkü “herkes kendi menfaatini düşünüyor” sözleri çok yabancı kalınan ifadeler değildir. Son yıllarda sıklıkla duyulan üzücü sözler, baba gibi en önemli “ata” için bile kullanılacak duruma gelmesi, maruz kaldığımız değer kaybının vahametini göstermektedir. “Onunla ilişki kurma çok pragmatisttir, kendi çıkarından başka bir şey düşünmez” denilen bir kimse, artık bizim zihin ve gönül dünyamızda mahkûm edilmiş bir konuma gelmektedir. Menfaatin cezbedici görüntüsünden kendimizi kurtarmadıkça, bu tür yaftalamalara hem kendimiz hem de çevremizdekilerin maruz kalması kaçınılmazdır. Onun için kültürümüzde yer bulan “isâr”ı, yani kendimiz muhtaç olduğumuz halde, ihtiyacı olana verme geleneğimizi sürdürmeli ve geliştirmeliyiz. ‘İsâr’ konusunda en güzel modeller, Hz. Peygamber’in (s) kendi yaşantısında bulunmaktadır. Evinde var olan son yiyecekleri dahi verecek kadar cömerttir (İsâr), Peygamberimiz (s). Onun akla hayale sığmayacak ve günümüzün çıkarcı ve pragmatist insanını şaşırtacak cömertliğini anlatan ve gösteren o kadar çok olay bulunmaktadır ki, işte bunlardan biri şudur: “Sahabeden biri evlendi. Düğün yemeği vermek için evde hiçbir malzeme yoktu. Hz. Peygamber ona: ‘Aişe’nin yanına git, un çuvalını al ve buraya getir’ buyururdu. O sahabî de gidip çuvalı getirdi. Hâlbuki Allah Resul’ünün evinde bu undan başka akşama yiyecek hiçbir şeyleri yoktu.” Çıkarların mekân bulduğu dünya hayatını, “ahiretin tarlası” olarak düşünmek ve gereğinden fazla yüceltememek gerekmektedir. Dünyayı tercih edenin, ahirette kısmeti ve nasibi bulunmamaktadır. Rahman’dan dünyada güzellik ve ahirette güzellik talep edilip öte dünyanın ateşinden sakınmak gerekir. “İnsanlara kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden aşırı sevgiyle bağlanılan şeyler çok süslü gösterilmiştir. Hâlbuki bunlar dünya hayatının geçici faydalarını sağlayan şeylerdir. Oysa varılacak yerin (ebedî hayatın) bütün güzellikleri Allah katındadır.” (Âl-i İmran, 14) Allah'ın izni olmadıkça hiçbir kimseye ölmek yoktur. (Ölüm) belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya menfaatini dilerse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız.” (Âl-i İmran, 145) Yaşadığı hayattan başka hayatı ve yeniden dirilmeyi kabul etmeyenler, var olan bu âlemin, bir “eğlence ve oyundan başka bir şey” olmadığının ve ahiret yurdunun daha hayırlı olduğunun farkında değiller. Zira onlar, akleden kalpten, iman eden beyinlerden yoksundurlar. “Dinlerini bir oyun ve bir eğlence edinen ve kendilerini dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak! Ve hiçbir kimsenin kazandığı şey yüzünden kendisini helake atmamasını, kendisi için Allah'tan başka hiç bir dost ve hiçbir şefaatçi bulunmadığını Kur'ân ile hatırlat. O, azaptan kurtulmak için bütün varını feda etse, kendisinden alınmaz. Onlar kazandıkları şey yüzünden helake uğratılmışlardır. Onlar için, inkâr ettiklerinden dolayı kaynar bir içecek ve can yakıcı bir azab vardır.” (En’âm, 70) “(Ey münafıklar!) siz de tıpkı kendinizden öncekiler gibisiniz. Oysa onlar sizden daha güçlü, kuvvetli, mal ve evlatça sizden daha varlıklı idiler. Dünya nimetlerinden paylarına düşen kadar zevk sürdüler. Sizden öncekiler kısmetlerine düşen kadarıyla nasıl zevk sürmek istedilerse siz de onlar gibi kısmetinize düşen kadarıyla zevk sürmeye baktınız, siz de sizden önce batağa dalanlar gibi batağa daldınız. İşte bunların dünyada ve ahirette bütün amelleri heder olup gitti ve işte bunlar hep hüsran içinde kalanlardır.” (Tevbe, 69) Hz. Musa’nın, Alemler’in Rabb’ine sorduğu soru, bugün sıklıkla sorulan sorular arasındadır. “Musa dedi: "Ey Rabbimiz! Sen Firavun'a ve adamlarına şu dünya hayatında göz kamaştırıcı zenginlik ve bol bol servet verdin. Ey Rabbimiz! Senin yolundan saptırsınlar diye mi? Ey Rabbimiz! Onların mallarını sil süpür ve kalplerine sıkıntı düşür. Çünkü onlar o acıklı azabı görmedikçe iman etmeyecekler.” (Yunus, 88) O halde çıkar, menfaat, zenginlik ve servet için; onur, şeref, haysiyet, namus, kutsal ve mukaddeslerini değiştirenler ve satanların iki cihanda karşılaşacakları ziyandan başka bir şey olmayacaktır. Allah’ın ayetlerini ve dinin kutsallarını dünyevî menfaatler uğruna heba edip ticarî bir mal gibi pazarlayanlar, Müslümanların gönüllerinde derin yaralar açmaktadır. “Yanmayan kefenler”, “okunmuş sular” vb. akla hayale gelmeyen sahtekârlık ve pragmatist çarpık anlayışların zemin bulduğu bir zaman diliminde yaşıyoruz. O sapkın anlayışlar, ancak Kur’ân ve sünnetin kaynaklık ettiği düşüncelerle temizlenir, arınır. “Onlar için dünyada pek az bir menfaat var, ahirette ise çok acıklı bir azap vardır.” (Nahl, 117) Çıkar ve menfaat, kısaca dünyevî amaçlar uğruna feda edilen erdemler, öte dünyanın kalıcı ve daimî rızık ve nimetlerini göz önüne alındığında daha da büyük anlamlar taşımaktadır. İyilik ve menfaatle şereflenip lütuflara muhatap olduğunda gönül taşmalarına uğrayan kimseler, bela ve musibet imtihanın ağırlığı altında isyan ederek Hakk’tan yüz çevirip dünyevî ve uhrevî kayıplara uğrarlar. “Kâfirlerden bir kısmına, onları sınamak için dünya hayatının ziyneti olarak verdiğimiz ve onunla kendilerini geçindirdiğimiz şeye (mal ve saltanata) sakın rağbetle bakma. Rabbinin (ahiretteki) rızkı daha hayırlı ve daha devamlıdır.” (Tâhâ, 131) “İnsanlardan kimi de Allah'a bir yar kenarındaymış gibi ibadet eder, eğer kendisine bir iyilik gelirse ona gönlü yatışır ve eğer başına bir bela gelirse yüzüstü dönüverir. Dünyayı da ahireti de kaybeder. İşte apaçık kayıp budur.” (Hacc, 11) Bilinmelidir ki, menfaat krizleri yaşayanlar geçici bir çıkar uğruna, ebedî olan ahiret nimetlerini geri teperler. Aslında Rezzâk’ın dilinde geçici olan, dünya menfaatleridir, kalıcı olan O’nun rızasına uygun bir hayat sürmektir. "Ey kavmim! Bu dünya hayatı ancak geçici bir menfaatten ibarettir. Ahiret ise durulacak karar yurdudur." (Mü’min, 36) “Her kim ahiret kazancını isterse, biz onun kazancını artırırız, her kim de dünya kazancını isterse ona da ondan veririz, ama onun ahirette hiçbir nasibi yoktur.” (Şura, 20) “Size verilen herhangi bir şey sadece dünya hayatının geçici bir menfaatidir. Allah katında bulunanlar ise iman edip sadece Rablerine güvenen kimseler için daha hayırlı ve daha kalıcıdır.” (Şura, 39) Dini ve kutsalı bir kazanç metaı olarak görenler, acınacak halleri yaşarlar. Onlar riya sarmalında menfaat devşirmeye çalışan zavallılardır. Baldan tatlı gibi görünen sözleri, hakikatte zehir akıtır. Efendimiz’in (s) tabiriyle onlar, aslında “kuzu postuna bürünmüş kurtlardır. “Ahir zamanda dünya menfaati için dini alet eden riyakârlar çıkar. Sözleri baldan tatlıdır. Bunlar kuzu postuna bürünmüş birer kurttur.” (Tirmizî) İlmi, ticarî çıkarlara vasıta edenler, ne kötü ilim sahipleridir. Bu vesileyle yöneticileri yaklaşıp kölesi oldukları dünyevî kazançlarla tatmin olup yetinirler. Ancak onlar, kötü tüccarlardır, zahiren kazançlı görünen, gerçekte her şeylerini kaybedenlerdir. “Yazıklar olsun ilmini ticarete âlet eden ilim sahibi kötü kimselere ki, devlet adamlarına yaklaşır ve kazanç temin ederler. Allah onların ticaretine kesatlık versin!” (Hakim) “Ahir zamanda âlimler, halkın istediği yönde fetva verip, helale haram, harama helal derler, Kur'anı ticarete, menfaate âlet ederler.” (Deylemi) |
298 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |