Davete İcabet Etmemek -Çağrılan Yere Gitmek Nebevî Bir Tavırdır- Müslümanın reddetme seçeneği olamadığı hususlardan birisi de, çağırılan davete icabettir. Onun için Hz. Peygamber (s) "Biriniz bir davete çağrıldığı zaman, hemen ona gitsin" (Buharı, Nikâh 71; Müslim, Nikâh 96, 97, 98) Karşılaşılan olaylar bize gösteriyor ki, davetler azaldığı gibi, yapılan davetlere de icabet etme konusunda gereken hassasiyet yeterince gösterilmemektedir. Bu da gönül kırılmalarıyla sonuçlanmaktadır. Davete icabet etmemenin gerekçesi, bazen kendi davetine katılmama karşısında yapılan bir misilleme şeklinde de gerçekleşebilmektedir. Her şeye rağmen, davete icabet konusunda hassasiyet göstermek gerekçeler ve mazeretlere sığınmadan çağırılan yere gitmek nebevî bir duruşu gösterir. Davet teklifi, yemek olunca, ikram edilenler karşısında Efendimiz şunları emretmektedir: "Eğer oruçlu değilse (orada ikram edilen) yemeği yesin. Oruçlu ise (yemek veren kimsenin ev halkı için) dua etsin." (sözlerini de) ilâ¬ve etti. (Müslim, Nikâh 98; İbn Mâce, Nikâh 25) Davete icabet etmek, İslâm’ın emirlerinden biridir. Ziyafete çağrıldığında ona katılmak gerekir. Bu yemek, bir düğün yemeği veya başka bir ziyafet olabilir. Yemeği mutlaka yemek zorunda değildir. Dilerse yer, dilerse de yemez. Ancak davete icabet etmiş olur. Hak ve hukuku yerine getirerek mesuliyetten kurtulur. Davete icabet etmemek, Allah ve Resul’ünün emirlerine aykırı bir davranışı gösterir. Diğer taraftan çağrılmayan bir davete veya ziyafete katılmak da “hırsız olarak girmiş ve çapulcu olarak çıkmış” bir izlenim doğurur. “Bir (ziyafete) çağrılıp da icabet etmeyen kimse Allah'a ve Resul’üne isyan etmiştir. Çağrılmaksızın (bir ziyafet yerine) giren kimse de hırsız olarak girmiş ve çapulcu olarak çıkmıştır.” (Ebu Davud, Et’ime) |
278 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |