Mazoşist Olmak -İnsan Bedeni Kutsaldır- Başkalarına acı ve eziyet verme, ne kadar büyük erdemsizlik ise, insanın kendisine acı ve ıstırap vermesi de o kadar yerilen/kınanan bir olumsuzluktur. İnsan, kendi bedeninin sahibi değildir. Beden, verilen bir emanettir. Dolayısıyla kişinin kendi bedeni üzerinde istediği tasarrufta bulunma hakkı yoktur. İslâm kültüründe, mümin Yaratan’ın emir ve yasaklarına muhataptır. “Bedenim bana aittir, istediğimi yaparım.” anlayışı, fıtrî/tabiî bir yaklaşım değildir. İnsan gibi, insanın bedeni de kutsaldır, mukaddestir. Yaratan’ın yarattığı için insan değerlidir, saygıya layıktır. Bu sebeple Mevlâ, meleklere, Âdem için “itaat secdesi”ni emretmiştir. Şu halde insan, uzuvlarını dahi dilediği gibi kullanamaz, keyfi tasarrufta bulunamaz, hâsılı zarar veremez. Bedeni üzerinde insanın sonsuz bir özgürlüğü yoktur. Organ(ları)ına zarar veremez, onları bir başkasına satamaz, kişinin bir başkasının da bedeni üzerinde böyle bir tasarrufta bulunma hakkı ve özgürlüğü bulunmamaktadır. Çünkü bedenin de, sahibi üzerinde hakları bulunmaktadır. Dolayısıyla insan, içki, uyuşturucu, zararlı ilaçlar, içecekler ve gıdalar alamaz ve kullanamaz. Kumar gibi kendisini ve ailesinin akıl, ruh ve beden sağlığını etkileyecek alışkanlıklar edinemez. Vücudu üzerinde yaralama, organlarını kesme, hayatına son verme gibi mazoşist tavırlarda bulunması, İslâm dininin haram kıldığı davranışlardır. “Sana, şarap ve kumar hakkında soru sorarlar. De ki: Her ikisinde de büyük bir günah ve insanlar için bir takım faydalar vardır. Ancak her ikisinin de günahı faydasından daha büyüktür. Yine sana iyilik yolunda ne harcayacaklarını sorarlar. ‘İhtiyaç fazlasını’ de. Allah size ayetleri böyle açıklar ki düşünesiniz. (Bakara, 219). Bu olumsuz alışkanlık ve bağımlılıklar, kişinin kendisiyle sınırlı olmayıp, ailesi, yakınları ve çevresi üzerinde gönül yıkıntılarına yol açmaktadır. Dolayısıyla “emaneti”, verilen şekilde istenilen amaçlarla doğrultusunda kullanmak ve korumak gerekir. Beslenme, uyku ve dinlenme gibi bedenin temel hakları hususunda, Efendimiz’in (s) gerek ashabına gerekse onların şahsında biz ümmetine uyarıları, bizim için hayat rehberi, yaşam ilkeleri olmak durumundadır. “Kişi ne kendi nefsine, ne de başkasına zarar veremez.”(İbn Mace, Ahkam, 17) Zalim, sadece başkasına zulüm eden değildir. Kendisine ve vücuduna da zulmeden zalim, mazoşist bir tavır içindedir. Nitekim Mutlak Âdil (Adalet Sahibi), kendisine ve başkalarına zulmedenleri uyarır: “Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna, mallarınızı, bâtıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, sizi esirgeyecektir.” (Bakara, 195) “Zalimlerin hiçbir dostu ve sözü dinlenecek şefaatçisi yoktur.” (Mü’min Suresi, 18) “Zulmedenlerin yardımcısı olmaz.” (Hac, 71) Tüm insanlığa rahmet ve merhamet peygamberi olarak gönderilen Allah’ın Resulü (s), Nihayetinde Müslümanın Tanrı, insan ve tabiatla/diğer yaratılmışlarla olan tüm ilişkisindeki sınırı çizerek ilkeyi belirlemektedir: “Zarar vermek yoktur, zarar görmek (zarara uğramak) de yoktur.” (Hakim: 2 / 57-58; Beyhaki: 6 / 69 -70) “Zulümden sakınıp kaçınınız. Çünkü zulüm, kıyamet gününde zalime zifiri karanlık olacaktır. Cimrilikten de sakınınız. Çünkü cimrilik sizden önceki ümmetleri helâk etmiş, onları birbirlerinin haksız yere kanlarını dökmeye, haramlarını helâl saymaya sevk etmiştir.” (Müslim, Birr, 56) |
282 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |