Sadist Olmak/Eza Vermek/Eziyet Etmek -“Müslümana Silah Çeken Bizden Değildir”- Marazî bir hal olan sadistçe tavırlar, gönülleri kırmanın da ötesinde kalp ve zihinleri parçalayan bir eziyete dönüşmektedir. Başkalarına karşı her türlü ezayı meşru ve makul gören hastalıklı ruh yapısının sahipleri, kendilerine yapılan en küçük bir haksızlık veya olumsuzluğa ise, en yüksek perdeden tepki gösterirler. Hâlbuki güzel bir söz ve affetme, eza verecek davranışlardan daha çok kabul görecek, mükâfatı da o nispette olacaktır. Müslümana eziyet etmek, Yaratan’a eziyet etmek gibidir. Sadist karakterde olanlar bilmelidir ki, Kahhâr’ın bütün gazabı, zulüm yapanların üzerine iner. O’nun bağışlamadığı tek günah, kullarına yapılan haksızlıktır. “Şüphesiz ki Allah'a ve Resul’üne eziyet verenlere Allah hem dünyada, hem ahirette lânet etmiştir. Onlara aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır.” (Ahzâp, 57). Hakikî “Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların emin olduğu kimsedir. Muhacir de; Allah’ın nehyettiğini terk edendir.” (Buhârî, İman, 4, 5; Müslim, İman, 64, 65) Zulüm yapan kimseye, yaptığının karşılığı verilir. Daha fazlasını vermek zulümdür, zira haksızlıklara neden olur. İlim ve adalet; onun mensupları olan âlim, hâkim ve devlet adamlarında idealize edilen iki önemli özelliktir. İlim ve yargı mensuplarının bunları gerçekleştirmesi yüksek iyiliklerin gerçekleşmesine vesile olur. Zulüm, eziyet, gösteriş karşısında, vera, tevazu, güzel ahlak ve gösterişsiz olmak erdemli, mutlu toplumların göstergesidir. Bir bilgenin ifadesiyle en ideal devlet ve toplum, içinde hâkimlerin ve hekimlerin olmadığı ülkedir. Hâkimler yoktur, çünkü orada suç ve suç işleyenler, dolayısıyla mahkemeler ve davalar yoktur. Hekimler yoktur, çünkü o ülkede insanlar sağlıklıdır, dolayısıyla orada hekimler ve hastanelere ihtiyaç yoktur. İşte böyle bir toplum, ideal bir toplumdur. İslâm kültüründe zarar vermek ve zarara uğratmak büyük günahlardandır. Zulüm, gasp, kundaklama, katliam, hâsılı ziyan verecek musibetleri işleyenler, hiçbir yerde hiçbir hakları yoktur. Amaç, ceza vermek değil, caydırıcı olmaktır. Suçun sürekli işlenmesinin önüne geçmektir. Ancak haksız yere bir insanı öldürmek, bütün insanlığı yok etmek anlamına gelecektir. Bir insanın da kurtuluşuna ve hayata tutunmasına vesile olmak da, bütün insanlığı ihyâ anlamına gelecektir: “Kim bir cana kıymamış, ya da yeryüzünde bozgunculuk yapmamış olan bir canı öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de onu yaşatırsa, bütün insanları yaşatmış gibi olur.” (Mâide sûresi, 32) Bir müminin hayatını haksız yere sonlandıran, büyük günahlardan birisini işler ki, bu yaptığı vahşet, Hakk’ın nazarında “dünyayı yerinden oynatıp yok etmekten daha büyük” bir suçtur. Onun için ölüm ve ötesi hayat, mazlumu, zalimin eziyetinden kurtarmak için önemli uyarıcıdır. Günümüzde kitle iletişim araçlarında, zulüm, işkence ve eziyet haberleri/görüntüleri o kadar sıradanlaştırılmaktadır ki, artık insanlarımız bu canilikler karşısında büyük tepkiler vermemekteler. Şiddetle yaşamak normalleştirilmekte, dolayısıyla onun fâilleri de bundan güç almaktadırlar. Daha da tehlikesi cinayet, vahşet ve şiddetin, çocukların zihin dünyalarına, bilgisayar ve internet oyunlarıyla hayatın bir parçası gibi sunulup normalleştirilmesidir. Burada yapılması gereken, gerek haber programlarında gerekse görsel tüm medya vasıtalarında her türlü şiddet ve onu teşvik eden hususların takip edilip kontrol altına alınmasıdır. Aksi takdirde gelecek nesillerin, zihin ve ruh dünyaları, onlara ve başkalarına yapılan eziyet ve zulümlerle kirlenecektir. Müminin kanını dökmeyi bırakın, onu korkutmak bile korkunç afetlerden kabul edilir. Yolda bulunan güvenliği tehlikeyi düşürecek bir şeye engel olmanın bile, ecirler dünyasında karşılığı varken, Müslümana silah çekeni, Efendimiz (s), “bizden değildir.” (Buhârî, Fiten, 7) diyerek ikaz eder. “Bize silah çeken bizden değildir. Bize hile yapıp aldatan da bizden değildir.” (Müslim, Îmân 164, Fiten 16; Ebû Dâvûd, Büyû 50; Tirmizî, Büyû 72; İbni Mâce, Ticârât 36) Dolayısıyla iman eden kimse, Müslümana karşı her türlü tehdit eyleminden kaçınandır. Köleye bile atılan bir tokat ve ona şiddet uygulama eziyetinin karşılığını onu özgürlüğüne kavuşturmakla yükümlü tutacak kadar merhametli bir dinin mensupları, hayır ve iyilikte yarışmakla yükümlüdürler. Müslümanın, Müslümana tebessümünü bile büyük ecir olarak gören İslâm, şefkatini daha da genişletir ve aç ve susuz hayvanların ihtiyaçlarını gidermenin karşılığında cenneti müjdeler: “Fâhişe bir kadın, sıcak bir günde, bir kuyunun etrafında dönen bir köpek gördü, susuzluktan dilini çıkarmış soluyordu. Kadıncağız mestini çıkararak (onunla su çekip köpeği suladı). Bu sebeple kadın mağfiret olundu.” (Müslim, Tövbe, 155). Tebessümle gelen güzel, hoş bir söz ve kelâm, muhatapların gönüllerini neşelendirir. Hayata ve insanlara muhabbetle bakmasına vesile olur. Bugün metro, tramvay, otobüs gibi toplu taşıt araçlarını kullandığınızda dikkat çeken bir husus bulunmaktadır. Önceleri kendi toplumumuzun dışındaki Batılı insanda gördüğümüz hallere şimdiki zamanlarda kendi cemiyetimizde karşılaşmaktayız. Toplu taşıma araçlarındaki insan yüzlerinden bahsetmek istiyorum. Artık insan yüzleri, âdete dışında birer mekanik, monotonlaşmış, robotlaşmış maskeler taşımaktalar. Yüz hatları; gergin, anlamsız, kaygılı, soğuk, yüzü buruşuk, kaşları çatık, acı çekiyor gibi ıstırap içinde rahatsız edici bir şekilde görünmekteler. Geleneğimizdeki sıcak, mütebessim, sıcakkanlı, sevecen bakışlı, saygılı, insana huzur veren, muhabbetle ehli insanlar gitmiş, âdeta insanî özelliklerini yitirmiş makinalar gelmiştir. “Güzel bir söz ve bağışlama, arkasından ezâ gelen sadakadan daha hayırlıdır.” (Bakara, 263) Mümin, diğer müminlere, hatta inanmayanlara küfür ve eziyet etmeyen kimsedir. Bilir ki, bırakan yaşayanları, geçmişlere/hayatta olmayanlara küfür ve hakaret, erdemli bir hal değildir. Onun içindir ki, yaşamını yitirenler, kültürümüzde hayırla yad edilir. “Ölülere sövüp saymayınız, çünkü hayattaki yakınlarını incitirsiniz.” (Tirmizi, Birr, 51) Bize düşen görev, yaşayanları da, ölenleri de güzelliklerle anmak ve hatırlamaktır. Aksi takdirde incinmelere sebep olunacaktır. Zira Müslümana eza vermek, Rahim’in hoş görmediği, sevmediği davranışlardandır. “Allah, Mümine eziyet edilmesini hoş karşılamaz.” (Tirmizi, Edeb, 59) Hülasa, karı-koca, akraba, yakın ve uzak komşu, meslektaş, dost, arkadaş, müminler, tüm insanların, hatta hayvanların bile en küçük hak ve hukukları konusunda çok titiz olunmalı, aksi takdirde altından kalkılmayacak veballerin so |
258 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |