Riyakâr Olmak -“Hüzün Kuyusundan Allah’a Sığınmak”- Samimiyetin zıddı olan riya, çok yüzlülük gibi bir rezaletin ortaya konmasıdır. Yine riya, hiçbir değer ve ilke gözetmeden, çıkar ve menfaat girdabında sanal kişisizliklerin vasfıdır. Din ulularının en çekindiği erdemsizliklerden olan riya, münafıklığın emarelerini bünyesinde taşır. Gösteriş ve sefihlerle tartışarak şöhret kazanıp toplumun dikkatini üzerinde toplamak için ilimle uğraşanlar, ebedî âlemin nimetlerinden mahrum kalacaklardır. Efendimiz (s) “hüzün kuyusundan Allah’a sığının” diye uyarır. Bu kuyunun ne olduğu sorulduğunda “cehennemde bir vadidir; o vadiden her gün yüz kere Allah’a sığınırım” diye cevap vermiştir. Orada kimlerin gireceği sorulduğunda, “amellerinde riya yapan kurrâlar girecektir! diye mukabele bulunur. (Tirmizî, Zühd 48, (2384). “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: ‘Kıyamet günü ilk çağrılacaklar, Kur'ân-ı ezberleyen biri, Allah yolunda öldürülen biri ve bir de çok malı olan biridir. Allah Teâlâ Hazretleri Kur'ân okuyana: ‘Ben Resulüme inzal buyurduğum şeyi sana öğretmedim mi?’ diye soracak. Adam: ‘Evet yâ Rabbi!’ diyecek. ‘Bildiklerinle ne amelde bulundun?’ diye Rabb Teâlâ tekrar soracak. Adam: ‘Ben onu gündüz ve gece boyunca okurdum’ diyecek. Allâh-u Teâlâ Hazretleri: ‘Yalan söylüyorsun!’ diyecek. Melekler de ona: ‘Yalan söylüyorsun!’ diye çıkışacaklar. Allah-u Teâlâ Hazretleri ona: ‘Bilakis sen, ‘Falanca Kur'an okuyor densin diye okudun ve bu da söylendi’ der. Sonra, mal sahibi getirilir. Allah Teâlâ Hazretleri: ‘Ben sana bolca mal vermedim mi? Hatta o kadar bol verdim ki, kimseye muhtaç olmadın?’ der. Zengin adam, ‘Evet yâ Rabbi’ der. ‘Sana verdiğimle ne amelde bulundun?’ diye Rabb Teâlâ sorar. Adam: ‘Sıla-i rahimde bulunur ve tasadduk ederdim’ der. Allâh-u Teâlâ Hazretleri: ‘Bilakis sen: ‘Falanca cömerttir’ desinler diye bunu yaptın ve bu da denildi’ der. Sonra Allah yolunda öldürülen getirilir. Allah Teâlâ Hazretleri: ‘Niçin öldürüldün?’ diye sorar. Adam: ‘Senin yolunda cihatla emrolundum. Ben de öldürülünceye kadar savaştım’ der. Hakk Teâlâ ona: ‘Yalan söylüyorsun!’ der. Ona melekler de: ‘Yalan söylüyorsun!’ diye çıkışırlar. Allah Teâlâ Hazretleri ona tekrar: ‘Bilakis sen: ‘Falanca cesurdur’ desinler diye düşündün ve bu da söylendi’ buyurur. Sonra (Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Ebû Hüreyre'nin dizine vurup): ‘Ey Ebû Hüreyre! Bu üç kimse, Kıyamet günü, cehennemin, aleyhlerinde kabaracağı Allah'ın ilk üç mahlûkudur!’ dedi. Şüfey der ki: ‘Ben Ebû Hüreyre'den aldığım bu hadisi, Hz. Muâviye'ye haber verdim. Bunun üzerine: Böylelerine bu muamele yapılırsa, insanların geri kalanlarına neler yapılır?’ dedi ve Hz. Muaviye şiddetli bir ağlayışla ağlamaya başladı, öyle ki helak olacağını zannettim. Derken bir müddet sonra kendine geldi, yüzündeki (gözyaşlarını) sildi. Ve şunları söyledi: ‘Allah ve Onun Resulü doğru söylediler: ‘Dünya hayatını ve onun ziynetini isteyenlere, orada işlediklerinin karşılığını tastamam veririz. Onlar orada bir eksikliğe de uğratılmazlar. İşte ahirette onlara ateşten başka bir şey yoktur. İşledikleri şeyler orada boşa gitmiştir. Zaten yapmakta oldukları da bâtıldır.” (Hûd 15-16). [Müslim, İmâret 152, (1905); Tirmizî, Zühd 48, (2383); Nesâî, Cihâd 22, (6, 23, 24).] Riya, küçük şirk olarak nitelendirilecek kadar ağır, rezil bir hareket tarzıdır. ‘Duyulsun bilinsin’ diye salih olmayan amelleri yapanlar, kalp ve zihinlerde olanları bilen Alîm’in (Her Şeyi Bilen) nezdinde değersizleştiklerinin farkında olmayanlardır. Her Şeyi Duyan (Habîr) ve Her Şeyi Gören (Basîr), onların gizli ve açık yaptıklarını görür; konuştukları tüm kısık sesleri işitir ve onlardan haberdardır. “Muhakkak ki, sizin için en çok korktuğum şey, küçük şirk, yani riyadır, " (Tirmizi, Hudut, 24) "Şüphesiz riya şirktir" (İbn Mace, Fiten, 16) "Gösteriş için oruç tutan, namaz kılan, sadaka veren kimse Allah'a şirk koşmuştur" (et-Tergib ve'r-Terhib, I, 32) Elbette hakikatine ulaşma yolunda, Allah’ı, başkalarıyla ortak ve eşdeğer kılmaya çalışanlar, peşinen Kahhâr’ın ortaklığını reddetmişlerdir. Gösteriş için yapılan benlik duygusunun hâkim olduğu bütün eylemler, Hakk nezdinde kıymetsiz bir hale dönüşür. İbadet ve kulluğun hâlis niyetinden yoksun ameller, içinde şirkin belirtilerini taşıyan hareketlerden öteye geçemezler. Samimiyetle gönül ve ruhtan beslenen her şey mutlak şekilde mükâfatını alacaktır. Karşılığı Rahman’dan beklenmeyen riyayı çağrıştıran fiillerin, mana âleminde bir karşılığı yoktur. Hatta bu tür davranışlar, Allah’tan başkasının görmesi ve beğenmesine yönelik olduğu için, şirki barındıran davranışlar kapsamında değerlendirilir. “Her kim duyulsun diye bir iş işlerse, Allah onun kıymetsizliğini duyurur. Her kim gösteriş olsun diye bir iş yaparsa, Allah da onun gösteriş yapmasını ve değersizliğini ortaya çıkarır.” (Müslim, Zühd, 38); “Ben ortakların ortaklığından en müstağni olanıyım. Her kim bir iş yapar da, onda, benden başkasını ortak kılarsa onu da, o ortaklığını da terk ederim.” (Müslim, Zühd, 46) Günlük hayatımızda gösteriş ve şov yaparak şöhret ve menfaat devşirmeye çalışmak, yaygınlaşan bir akım olarak yer bulmaktadır. Özellikle sanat ve spor alanında daha da geniş bir etki bırakan bu durum, maalesef bu sektörlerle sınırlı kalmamaktadır. Ama en acı veren alan ise, ilim alanında yaşanmaktadır. Medya vaizleri olarak bilinen tele-teologlar, hayırlı bir işi gerçekleştirmektedirler. Ancak bu alanda bazı kimseler var ki, onlar şöhretin ve onun cezbedici getirileri karşısında, asıl amaçlarından uzaklaşmaktadırlar. Televizyon ve kitle iletişim araçları üzerinden ajite edici ve tahrik edici bir dil kullanarak marjinal kalmış görüşleri yeni keşfetmiş gibi sunan şöhret afetinin sarmalındaki kimseler, gerçekten acınacak bir hali yaşadıklarının farkında değildirler. Allah’ın Resul’ünün (s) ikazları, bu konunun hassasiyetini ortaya koyacak kadar dikkat çekicidir: “Kim âlim geçinmek, sefihlerle münazara yapmak ve halkın dikkatlerini kendine çekmek gibi maksatlarla ilim öğrenirse Allah o kimseyi cehenneme atar.” (Tirmizî, İlm 6, (2656)) |
268 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |