Samimi Olmamak -Amellerin Niyetleri, Niyetlerin Amelleri- Hakikî inanç, insanı, samimiyetin sıcaklığıyla hemhâl olmuş bir değer ve norm olmalıdır. Bunun için samimiyet, ihlâs ve sadakatle bezenmelidir. Müslümanın, Müslüman üzerindeki haklarından birisi kardeşine karşı samimiyetini gıyabında da muhafaza etmesidir. Samimiyet, aynı zamanda sadakattir, yani aldatmamaktır. Eşini, çocuğunu, ailesini, çevresini, toplumunu ve nihayet insanları aldatmamaktır. Ailenin temel unsuru olan eşlerin sadakati, içten ve gönülden bağlılık üzerine temellenir. Nitekim Efendimiz bir hikmetli sözünde şunları ifade etmektedir: “Bir mümin için takvadan sonra, saliha bir eş kadar hayırlı ve yararlı bir şey olamaz; emrettiğin de itaat eder, yüzüne baktığında sevinç duyar, üzerine yemin içtiğinde yeminini boşa çıkarmaz ve onun gıyabında gerek nefsi ve gerekse malı konusunda samimiyeti ve bağlılığı devam eder.” (İbn Mace, Nikâh, I, 596, 1857). Yöneticilerin toplum ve tebaasına karşı samimi olması, cemiyet içindeki barışın teminatıdır. Eğer idareci, halkını samimiyetle kucaklamaz ve kuşatmazsa, onun adaleti sorgulamayla karşı karşıya kalır. Samimiyet, ticarette güvenden de önce gelen bir erdemdir. En hayırlı kazanç, Kutlu Elçi’nin dilinde, çalışan samimî olduğu müddetçe elde ettiği kazançtır. Hayırları ve her şeyin en mükemmelini Yaratan’ın buyruğu açıktır: “…kulumun kendisiyle bana ibadet ettiği en sevimli şey, bana karşı ihlaslı ve samimi olmasıdır.” (İbn Hanbel, Müsned, V, 254) Samimiyet ve sadakatten beslenmemiş her türlü ibadet ve iyilik/hayır, yapılmamış hükmündedir. Çünkü orada riya, gösteriş, çıkar ve yaranma söz konusudur. Saflığı bozan ve yozlaştıran her türlü faaliyet, arınmanın içtenliğine muhtaç kalacaktır. İyi niyet ve halis niyetten uzak kalan eylem; şirk (Allah’a ortak koşmak), nifak (ikiyüzlülük), riya (gösteriş) ve süm’a (ibadetlerini halka duyurma) gibi erdemsizliklerin cenderesinde buharlaşır. İslâm’la özdeşleşen bir olgu olarak ihlâs; şirk ve riyadan, batıl hurafelerden, kötü duygulardan çıkar ve gösterişten kalbi arındırmayı ifade eder. Arındırma ve saflaştırma, Var Eden’in rızasıyla zirveye ulaşır. Kardeşinin kendisine yönelik konuşmasından ve eyleminden güvenlik içinde bulunan Müslüman, buna karşılık o da kardeşinin elem ve kederlerinden dolayı hüzünlenir; onun acılarına ortak olur. Yanlışlıklarda uyarır, güzellikler ve hayırlarda teşvik eder, yüreklendirir. Samimi olmayan ibadetin Âlemlerin Rabb’i katında bir değeri yoktur. Gösteriş için yapılan kulluk ve infakın, ecirler dünyasında bir karşılığı bulunmamaktadır. Hâlis ameller, karşılık beklenmeden kendisinden manevî lezzetlerin devşirildiği salih eylemlerdir. Sonuç güzel bir hayatın yaşanması ve yapılanların, güzel mukabeleyle şereflenmesidir. Rabbe kavuşma ve O’nunla buluşmanın yollarını, samimî niyetlerle gerçekleşmiş amel ve ibadetler açar. Samimiyetin ölçüsü; biçim, şekil, suret ve sözler, hâsılı nicelik değildir. Esas mihenk; iyilik diyarının davranışları ve kalplerdir. Yaratılmışların gözünde “yüksek hayır” gibi görünenler, Basîr’in (Her Şeyi Gören) nezdinde yok hükmünde meşakkat çekilmiş fiillerdir. Salih işlerin ihlâsını, niyetlerle birlikte amellerin son halleri belirler. Her Şeyi Gören’i görüyormuş gibi ibadet edenler, ne kadar büyük bir servet sahibidirler. Yine kendisi görmese de Basîr’in kendisini gördüğü şuurunda olanlar, salih niyetleri ve ihlası içinde mahşerde herkesin şehadetiyle karşılaşacaklardır. Gönüllerden geçenler, Gafur’un inayetiyle bağışlanmıştır. Gönülden geçip de amele dönüşemeyenlerin mükâfatları bile elbette bâki, daimidir. Samimi olan, Allah’ı bırakmadıkça, En Yüce Dost, onu terk etmez. Önemli olan, devam eden iyiliklerin ve hayırlı işlerin az olması değildir, süreklilik göstermesidir. Samimî olsalar dahi sadece ameller, insanı cennet bahçelerine kavuşturmaz; Allah’ın samimiyeti her şeye güç yetirendir. “Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey verilir (Niyetine göre ecir ve sevap alır veya cezalanır. Kimin hicreti Allah ve Resulüne ise, onun hicreti Allah ve Resulüne olur. Kim de dünyalık kazanmak ve bir kadınla evlenmek maksadıyla hicret ediyorsa, onun da yapmış olduğu hicreti, hicret ettiği şeylere olur. (Buhârî, Bedü’l-Vahy, 1; Müslim, İmare, 155; Ebu Davud, Talak, 11). |
267 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |