Sıla-i Rahimi Kesmek -“Kızgın Kül Yemek”- “Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse sıla-i rahim yapsın.” (Buhari, Müslim) Müslüman bir kimse kin tutmaz, küslük yapmaz, üç günden fazla da dargın kalamaz. Bu üç hal de onun için haramdır, istenmeyen bir durumdur. İnanç diyarının mensubu, hasetleşmez ve birbirine sırtını dönerek görmemezlikten gelemez. Müslüman şahsiyeti ve kimliği buna izin vermez. İslâm bu tür toplumsal olumsuzlukları gidermek için gelmiş ve insanlığa mutluluğun formüllerini sunmuştur. İki âlem saadetinin bereketi, gönül sıcaklığıyla başlayan tüm ulaşım ve iletişim kanallarının açık olduğu zamanlarda gerçekleşir. İnanç insanı, bu gönül muhabbetini ötelemeyerek yüreğinde hissetmelidir. Bu öyle bir muhabbettir ki, dünyevî hiç kazanç, bunun bedelini karşılayamaz. ‘Birbirinize kin tutmayın, birbirinizle hasetleşmeyin, birbirinizden sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olunuz. Bir Müslümanın din kardeşine küsüp, üç günden fazla ayrı durması helal değildir’ buyurdu.” (Müslim) Sıla-i rahim, karşılık beklenerek yapılan bir vazife değildir. Sıla-i rahim; akrabalarla irtibat halinde bulunmak, dertleriyle dertlenmek, zor anlarında yanında bulunmak, sevinçlerini ve mutlu günlerini paylaşmak, maddî sıkıntılar çektiğinde ekonomik olarak desteklemek, manevi sorunlarında yalnız bırakmamak gibi her konuda gerçekleşen bir sorumluluk, görev ve erdemdir. İlişkiyi kesse bile, yakın ve uzak akrabalarla iletişim kanallarını aktif halde tutmak, Müslümanlığın gereğidir, Allah’ın emridir. Aksi davranışlar, bereketsizliğe ve yabancılaşmaya götüren eylemler olacaktır. “Sıla-i rahim yapan, karşılık veren değildir. Esas sıla-i rahim, karşı taraf alakasını kestiği halde onu ziyaret edendir’ buyurdu.” (Müslim, Tirmizî) Sahabeden bir adam şöyle dedi: −Ya Rasulallah! Kuşkusuz ki, benim akrabalarım var. Ben onları ziyaret ediyorum, onlar benimle alakayı kesiyorlar! Ben onlara iyilik ediyorum, onlar bana kötülük ediyorlar! Ben onlara anlayışlı yumuşak davranıyorum, onlar bana kaba ve cahilce davranıyorlar! Bunun üzerine Rasulullah (s) şöyle buyurdu: −“Eğer hakikaten sen söylediğin gibi isen, sen onlara ancak kızgın kül yedirmektesin. Sen bu hal üzere devam ettiğin müddetçe senin yanında da muhakkak Allah tarafından onların ezalarını def eden bir yardımcı bulunmakta devam edecektir.” (Müslim, 2558/22) Yani akrabalık bağını kesen ve koparanın, iki dünyası da onun için kayıptır. Efendimizden aktarılanlar, sıla-i rahmin, rızkı bollaştırdığı ve ömrü uzattığı müjdelerini bildirmektedir. Esas sıla-i rahim, ilişkiyi kesen akrabayı sormak ve ziyaret etmektir. “Allah’a kulluk edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın! Anneye, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya ve ellerinizin altında bulunanlara (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın! Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez!” (Nisa, 36) Günümüzün gönül sızlatan fiillerinin başında gelen akrabayla ilişkiyi kesmek, dinî sorumluluğu en büyük olan hallerdendir. İnsanlar, iyi bir gelire sahip iseler, sağlıkları yerindeyse, çoluk çocukları varsa, evleri ve arabaları varsa, kendi çekirdek ailesinin dışındaki yakınlarıyla irtibatlarını koparıyorlar. Yakın akraba, komşu, dost ve arkadaşlarıyla ilişkisini koparan insanımız, yalnızlaşma ve yabancılaşma halini yaşamaya başlıyor. Akabinde ruhî bunalım ve depresyonların içerisinde kendisini buluyor. Bunun neticesinde psikolog ve psikiyatristlerin kapılarını aşındırmaya başlıyor. İlaç ve anti - depresan kullanımları, onun içinde bulunduğu sıkıntılara derman olmuyor. Zira o, bereket kapıları olan, tüm irtibat yollarını tıkamıştır. Nefes alacak boruları ve bacaları kapatmıştır. Onun için Efendimiz formülü bize bildirmektedir: “Ey insanlar! Birbirinize selâm verin, sıla-i rahim yapın, yemek yedirin! Geceleyin insanlar uyurken namaz kılın ki selâmetle Cennete giresiniz.” (Tirmizi) Hâsılı, akrabalarımızla beraber yaptığımız sohbet, yediğimiz yemek, yerine getirdiğimiz ibadetin hazzını tarif etmek mümkün değildir. Kalabalık akraba sofraları, geçmişten bahsedilen hatıralar/olaylar ve anılan büyükler, çay ve kahvenin eşliğinde gece yarılarına kadar süren muhabbet halkaları, modern insanın hayalinin bile ötesindeki sıcaklıklardır. Tersinden bakıldığında en sevdiğiniz yemeği dahi yalnız yediğinizde, mekanik bir işlevi yerine getirmenin duygularını yaşarsınız. Dünyanın en güzel yerinde bile olsa yalnız içilen çay ve kahve, o yakın aile çevrenizle nefeslendiğiniz ortamı vermez. Beş yıldızlı otellerde veya rezidanslarda kalsanız da, tek başına kalmanın “garip”liğini gurbette yaşıyor gibi yalnızlaşmanın buhranından kurtulamazsınız. Akrabalık ilişkilerini kesmek, Allah’ın sevmediği ve yasakladığı hususlardandır. Sıla-i rahimi kesmek, mal ve servetin azalmasına ve hayatın kısalmasına sebep olan hayırsız amellerdendir. Yapılmadığında cennetin kapılarının kilitlenmesine neden olacak kadar önemli bir toplumsal görevdir. “Akrabalık bağlarını kesip koparan kimse Cennete giremez” (Buhari, Müslim) “Herkim rızkının bol olmasını ve ecelinin gecikmesini istiyorsa sıla-i rahim yapsın” (Müslim) “Bir adam Rasulullah (s)’e gelerek: −Ya Rasulallah, beni Cennete sokacak bir ibadet söyler misiniz?” dedi. Rasulullah (s): −“Allah’a ibadet eder ve O’na hiç bir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılar, zekât verir ve sıla-i rahim yaparsın’ buyurdu.” (Buhari) Ebedî mutluluğun manevî lezzetinden mahrum kalmak istemiyorsak, gönül pınarlarının önemli kanallarından olan sıla-i rahimin coşkunluğundan doya doya tatmalıyız. Dünyevî kaygılar ve kişisel çıkarlar uğruna, kan ve inanç bağı bulunan yakınlarımızı/akrabalarımızı unutmamalı, gözden çıkarmamalıyız. Gerçekten en büyük servet ve zenginlik, onların varlığıdır. Kimsesi olmayan ve nesli devam etmeyenlerin yaşadığı “hiçlik” duygusunu, bizleri ve varlığımızı yok etmesine izin vermemeliyiz. Sıkıntı ve problemlerimizi paylaşacağımız akrabalarımızın bulunması ne büyük bir nimet ve devlettir. |
281 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |