Randevusuna Gitmemek veya (Çok) Geç Gitmek/İletişim Araçlarındaki Görüşme Talebini Karşılıksız Bırakmak -“Bana Eziyet Ettin, Üç Gündür Burada Bekliyorum”- İletişim çağının en önemli vasıtalarından birisi, kitle iletişim araçlarıyla yapılan diyalogdur. Yaşadığımız zamanların en büyük hastalıklarından bir diğeri de, arayana cevap vermemek veya geri dönmemek/aramamaktır. Bu husus, sevgi ve muhabbeti yok eden bir zehir gibi toplumumuzda yaygınlık kazanmakta; akraba, arkadaş ve dostluk ilişkilerini kökünden sarsarak onarılmaz kırgınlıklara sebebiyet vermektedir. O hale gelmektedir ki, sıradanlaştırılmaktadır. Aynı şekilde kararlaştırılmış görüşmelere gecikerek gitmek veya hiç gitmemek de büyük bir kırgınlık sebebidir. Randevularda insanları bekletmek, arkadaşlık hakkı olduğu kadar kul hakkı kapsamına girmektedir. Böyle bir durumla karşılaşan, muhatap olduğu hali, bir başkasına yapma hakkını da kendisinde görme yanlışlığına düşebilir. Dolayısıyla bu menfi davranış daha da yaygınlık kazanma riskini taşımaktadır. Telefon, mail ve mektuplara cevap alamamak, görüşme talebinde bulunanın zihninde “benimle görüşmek istemiyor, artık onu aramamalıyım, hatta telefon kayıtlarımdan silmeliyim” gibi evhamlara neden olabilir. Münafıklığın tanımını Hz. Peygamber (s), yüzlerce yıl önce yapmıştır. Ümmetini de bu konuda uyarmıştır: “Münafığın alameti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman yerine getirmez ve ona güvenildiği zaman hıyanet eder.” (Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai/Camius-Sağir, İmam Suyuti, H. No: 25) Hatta bu hadise Müslim, şu ürkütücü ifadeleri de ilave etmektedir: “Oruç tutup, namaz kılar ve Müslüman olduğunu iddia etse bile” (Cem’ul-Fevaid: H. N: 8099). Böyle ağır ithamlara muhatap olmak için randevu ve görüşmelerimizde hassas davranmak bir mesuliyettir. Bu ifadelere ilave olarak münafıklığın belirtileri arasına şunlar da eklenmektedir: “Münafıkların kendilerini ele veren alametleri vardır: Selamları lanettir, yemekleri gasp ve yağmadır, ganimetleri hile ile kazançtır. Mescitlere aralıklı yaklaşırlar. Camide kılınan namazın sonuna ancak yetişebilirler, kibirlidirler, ne sevilirler ne de severler. Gece odun gibi sessiz, gündüz gürültücüdürler.” (İmam Ahmed ve Bezzar/Cem’ul Fevaid, H. No: 8110). Hz. Peygamber (s), randevu ve görüşme için vaatleşme konusunda çok dikkatli davranmıştır. Sıkıntılara maruz kalsa da görüşme zamanında istenilen mekânda olmuştur. Bizlere de bu mevzuda uyarılarda bulunmuştur. Abdullah b. Ebi’l-Hamsa (r.a.) anlatıyor: “Peygamberlik gelmeden önce Resûlullâh (s) ile bir alış veriş yapmıştım. Kendisine borçlandım, biraz beklerse hemen getireceğimi va’d ederek gittim. Fakat verdiğim sözü unutmuşum. Üç gün sonra hatırlayıp konuştuğumuz yere geldiğimde, onu aynı yerde beklerken buldum. Beni görünce sadece: ‘Ey delikanlı! Bana eziyet ettin, üç gündür burada seni bekliyorum.’ buyurdu.” (Ebû Davud, Edep, 82) Geniş gönüllü olan Hz. Peygamber’i (s) bile inciten randevuya geç gitmek, yani bir fiil olarak ahde vefa göstermemek, bugünün sabırsız ve hoşgörüsüz insanı için gönül kırıklıklarına ve öfke patlamalarına sebep olmaktadır. “Hemen geliyorum, az sonra oradayım, yoldayım, gelmek üzereyim, geldim, birkaç dakikaya kadar oradayım” gibi oyalayıcı, gerçeklikte karşılığı olmayan ifadeler; sözlerin buharlaşmasına, dolayısıyla itimat ve güvensizlik duygularını artarak ortaya çıkmasıyla neticelenmektedir. |
280 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |