Eğitimin Dört Sütunu
Kadim medeniyetimizin bilim ve estetikle şekillenen eserleri, ilim, din, ahlâk, iman ve irade üzerinde yükselişini gerçekleştirmiştir. Bunlar ki, filozofumuzun dediği gibi, ‘irademize kuvvet katacak hayat ve ideal kaynaklarıdır. Ecdat eserleri sanat, estetik ve zarafet aşılayan sevgiyi ve aşkı veren şaheserlerdir. Bu şaheserler bizi Allah’a götüren aşk yapıtlarıdır. Aşk eğitimi ise aslında bir din eğitimi, dolayısıyla bir kalp eğitimidir. Din müspet bilim değildir. Nurettin Topçu’nun tarif ettiği şekliyle din ‘Sonsuzluğun kollarıyla kucaklanma, ruh için sonsuz kuvvet kaynağıdır.’ Dolayısıyla dini, hayatına hâkim kılmaya çalışan inançlı kişi de çok bilme durumunda değildir. İnanan insanın gücü ve kuvveti, ruh kuvvetinden gelir, bu ruh kuvveti ki o da Allah’a ve hakikate götüren bir kaynaktır. Üstat Topçu, dinin bir mantık sistemi olmadığını belirtmektedir. Ancak o, aklı bir merdivene benzetir. Akılsızlıkla, yani bu merdiven olmadan Hakk’a vasıl olmak mümkün değildir. Din, mantık olmadığı gibi, sanat ve efsane değildir. İnsana telkinler veren psikolojik bir alan da değildir. Ancak gerçek dini önder, Topçu nezdinde, hakikatin telkinini yapar. Dinin kendisi bizatihi hayatın kendisidir. Din mukayeseyi, kalp ile yapar. Kıyasladığı dünya ve öte dünya değildir. Zira dinin amacı dünya saltanatı hiç değildir. Dünya iktidarını elinde bulunduran Hakk’ın ilkeleriyle kendisini kayıtlı görür. Dinin eğitimi ve yaşanması onun bir meslek olarak algılanmasına uygun değildir. Tebliğ ve irşat, din eğitimi olarak Allah’a götüren yolun taşlarını aşkla ve sevgiyle döşer. Samimiyet ve ihlas ise dinin süsleridir. Süslerin olmadığı yerde, çirkinlik başlar. Mutlak ve Sonsuz kudreti aramak, eğitimin temel amaçlarından olmalıdır. Bu öncülden hareket eden Nurettin Topçu için, ‘psikolojiden başlayarak metafiziğe götüren felsefî kültür tam olarak verilmedikçe dinin gerçeklerine yükselmek mümkün değildir. (N. Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası, 138-165) Filozof Topçu, dinin ayrı bir ders ve öğretim konusu yapılmasını yeterli görmez. Din kültürü felsefe, tarih ve edebiyat dersleri içinde verilmelidir. Bu olmadığı için, millî hayatımızda sarsıntılar ve krizler yaşanmaktadır. Ahlâk sarsıntımızın temel nedeni de, dinin müstakil bir ders içine hapsedilmesidir. Maarif sistemimizin derin bir analizi yapan Nurettin Topçu, yeni nesle, gençlerimize karşı yapılması gerekenleri özetlerken, dikkat edilmesi gerekenlerin başına mesuliyet ve fedakarlığı yerleştirmektedir. Sorumluluk ve kendinden vericiliği anlatan modeller, gençliğe millî sosyal bir telkin verecektir. Toplumsal sorumluluk ve özverili yaklaşımlar üzerinden ‘büyük insanları’ ve ‘büyük hareketleri’ tarif eden Nurettin Topçu, yeni nesle istikamet çizmektedir: “Cemiyette mesuliyet ve fedakârlık duygularıyla nefsini vakfetmiş; şöhret, servet ve kuvvetten uzak yaşayan insanlara ‘büyük’ demeliyiz ve genç nesillere bunların hareketlerini ‘büyük hareketler’ diye tanıtmalıyız.” Büyük adamlar ve büyük hareketler, ahlâk insanını yetiştirecektir. Bunun için filozofumuza göre, öncelikle kitaplarımızın kabına, meydanlarımıza ve kürsülerimize ahlâk vermekle başlamalıyız. İşte bu yapıldığında ideal(ist) insan yetiştirmemizin önü açılacaktır. İdealist gençleri yetiştirecek mekteplerde, Topçu’nun dediği gibi, ‘ilim ilim olduğu için, hakikat verdiği için sevilmelidir.’ (TMD,166-176) Şu halde, idealleri ve hayalleri olan gençliğin eğitiminde bilim, felsefe, din ve ahlâk birlikte verilmelidir. Yüce ruhçu duyguları ve hakikat aşkı vermek için hayatî derecede önemli bu dört sütun gereklidir. Maarifin felsefesi, bu dört sütun (fil ayağı) üzerine kurulmuş büyük bir hakikat kubbesi gibi yerleştirilmelidir. |
520 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |