Nurettin Topçu ve gençlik (1) Bayram Ali ÇetinkayaOn altıncı yüzyıldan başlayan yavaşlama, İslâm dünyası özelinde büyük değişim ve dönüşümlere sebep oldu. Bunun etkilerinin en çok hissedildiği coğrafya, Osmanlı ve onun çevre havzalarıydı. Siyasî, sosyal, ekonomik ve ilmî zafiyetler, problemlerin artmasına ve kronik bir hal almasına zemin hazırladı. Sonraki yüzyılla birlikte sorunlar, daha derinden hissedilmeye başladı. Zaman içerisinde yapılan yenilik hareketleri sathi kalarak, kalıcı, müspet gelişmelere fırsat vermedi. Mevcut olumsuz sürecin farkında olan mütefekkir ve münevverlerimiz kendi bünyelerinde ürettikleri çözüm önerilerini yazılı veya sözlü olarak ilan ettiler. Yirminci yüzyılın başında Fransa’da Sorbonne Üniversitesi’nde felsefe tahsili yapan Nurettin Topçu bu düşünürlerimizden birisidir. Filozof Topçu, doğduğu toprakların meselelerine, eğitimini yurt dışında alarak kendi toplumuna yabancılaşan bir karakter yapısı göstermeyen münevverlerimizdendir. O, içinde yaşadığı toplumun meselelerine öncelikle eğilmiş, tahliller ve tespitler yaparak çözümler önermiştir/üretmiştir. Nurettin Topçu bu kapsamda gençlik, eğitim, mektep ve muallimler/öğretmenler üzerinde özgün düşünceler ortaya koymuştur. (N. Topçu Türkiye’nin Maarif Davası, Dergâh yay., 3. b. İstanbul 1997) Yaşadığı dönem ve ondan önceki üç asır, Nurettin Topçu için, kayıp yüzyıllar olarak görülmektedir. Kayıp ve ruhtan uzaklaşılan bu asırlarda, en büyük hasar gençlik üzerinde gerçekleşir. Gençlik, Topçu’nun gözünde, ‘geleceğin tohumudur.’ Her dönem gençliği, kendi enerjisini harcayabileceği bir ortamda hayatını sürdürür. Bizim gençliğimizin kendine örnek aldığı Batı, gençlik çağını on dokuzuncu yüzyılda romantizm içinde geçirdi. Siyaset, hukuk ve ahlâkta derin izler bırakan romantizm, etkisiyle Batı’ya gençlik dönemini yaşattı. Bu haliyle Batı, dünyanın önemli coğrafyalarını tesiri altında bıraktı. Böylece Topçu’ya göre, ‘Batı’nın Beethoven, Goethe, Lamartine ve Hugo gibi hiç ölmeyecek çocukları, ruh dünyasında ebedî gençlik aşısı yaptılar; yeryüzüne ümit, aşk ve iman ışıklarını serptiler.’ (Türkiye’nin Maarif Davası, 17) Medeniyetimizin ilk gençlik evresinin Saadet Asrı olduğunu düşünür, Nurettin Topçu. İslâm’ın tarih sahnesindeki dirilişi, Medine’yle başlar. Abbasi, Endülüs ve nihayetinde Osmanlılar asırlarca yaşlanarak kocamış bir çınar gibi, bu aşk ve iman ağacına yeniden bir gençlik aşısı yaptı. Bu iman derinliğine paralel bir şekilde gençlik değer kazandı. Verimli ve takdire layık bir gençlik, inançla bağını koparmayan bir nesli ifade etmektedir. Bu gençlik, Bedir’de iman aşkıyla cihada koşar. Bedr’in modelliği, Allah ve Resul’ünün sevgisiyle Medine dışında şehadet şerbetini içmek için Uhud’a koşmasına vesile olur. Uhud’un genç şehitlerini, Topçu, Konstantıniyye’nin aşılmaz surlarını yerle bir ederek ‘bugün şehitlik sırası bizimdir’ diyen Fatih’in genç askerlerinin takip ettiğini bildirir. (TMD, 18) Müslüman genç, Anadolu fatihi Alpaslan’ın ruhunu Allah sevgisiyle birleştirerek yaşama aşkını güçlendirdi. Bu idealle rahmet ve sevgi taşıyan bir gençliğe dönüştü. Nurettin Topçu, Osman Bey’in adalet ahlâkı ve I. Murad’ın Kosova Zaferi akabinde savaş alanında şehadetiyle Müslüman gencin olgunluk sürecinin tamamlandığını ifade eder. Ancak Topçu’nun kaygısı büyüktür. Onun zihnindeki soru önemlidir: ‘Dünyanın en heybetli gençliğini hayata çıkartan’ bu medeniyet nasıl olur da, yeni neslin tükenişine şahit olur. Gençlik, Topçu için, ihtiyarlayan her varlığın yaşadığı yorgunluk çağını yaşıyor. Üç asırdır devam eden şahsiyet çözülüşü bir problem olarak İslâm dünyasının yaşadığı bir meseledir. Filozofumuz bunu şu şekilde tahlil ediyor: ‘Üç asırlık yıkım asrımıza, imanı riya ile bulanmış, iktidarı menfaatine esir, hezimet halinde bir millî varlığı miras bıraktı. Ona yeni bir gençlik aşısı yapmak lazım geliyordu.’ Yaşanan yüzyıllar, millî hayatımızda hamleler yapılmasını gerektirdi. Savaşların yıkamadığı ruhlar, zaferin sarhoşluğuna mağlup oldular. |
309 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |