‘Kiriş Sağlam mı?’-4
Bayram Ali Çetinkaya
Üstadı, hocası ve şeyhi olan Terzi Ahmet’in arkasından, doksan yaşına kadar camideki zikir ve tespihatları, dostları ve sevdikleriyle devam ettirir. Ondan sonra Merkez Camii’nde bu gelenek, bir müddet devam etse de, sonradan sürdürülmemiştir. Halk içine fazla çıkmayan, çarşı pazar dolaşma gibi bir alışkanlığı olmayan Hacı İsmail, namazlarını sürekli cemaatle camide kılar. Bunun dışında kalan zamanında dua, zikir ve tespihat yapar ve Kur’ân okumakla meşgul olur. Eşi ise daha sosyaldir. Evin ve çocukların ihtiyaçları ve sorunları, hanımı tarafından yürütülür. Okuma yazması olan Hacı İsmail, ilkokul dördüncü sınıfa kadar okur. Harf devriminden önce olduğu için, Osmanlıca yazar. Kur’ân’ın meal ve açıklamasını çocuklarına okurken, yine gözleri Osmanlıca harfleri takip eder. Çocuklarının Osmanlıca öğrenmesini çok arzulayan Hacı İsmail, bu arzusuna Arap Fars Dili Profesörü Kazım Hoca’yla kavuşur. Osmanlıca metinleri, baba ve oğlu artık beraber okurlar. Bundan dolayı Hacı İsmail Amca, sevinç içinde kalır, büyük bir zevk alır ve memnuniyet duyar. Hacı İsmail, Ahmet Kuddusî, Envâru’l-Âşıkîn, Yunus Emre, Ahmediye ve Muhammediye’yi yine Osmanlıca’sından takip eder. Beyitleri yüksek sesle okur. Akşamları, harlı, sıcak soba başında, yatsı namazından önce (zira namazdan sonra yatar), ev halkına dinin buyruklarını ve hikmetlerini okur, anlatır ve açıklar. Dört kız ve üç erkek çocuğu olan Hacı İsmail, ilgi ve sevgisini hiçbirinden esirgemeden yedi çocuğuna da Kur’ân Kerim okumayı öğretir. Sabah namazı öncesi, Hacı İsmail, mutlaka uyanıktır. Zikir ve ibadet anları erkenden başlar. Kılamadığı namazların her gün bir günlük kaza olarak kılar, Kur’ân okur. Hasılı, Hacı İsmail’in yirmi ve otuzlu yaşları çok sıkıntılı ve zorlu geçiyor. Yokluk ve fakirlikle mücadele ediyor. Daha sonraları ise, kısmen rahatlıyor. Ellili yıllardan sonra, dükkan kiraları, çiftçilik ve kırk elli koyunla evinin geçimini sürdürüyor. Ailece birlikte gittikleri ilçeye yakın bir yaylada yazları koyunlarını götürür, onların sütünden kışın yemek için yoğurt ve tereyağı biriktirirler. Altmış yıl sonra, oğlu Kazım Hoca, Hacı İsmail’i koyun otlattığı, çobanlık yaptığı topraklara Sivrihisar’ın Buzluca ve Sığırcık kasabalarına götürür. Sığırcık da eski aile büyüklerini yad eder. Beraber giderken yaptıkları şakaları hasretle hatırlar. Evinde kaldığı Kazım Hoca, babası Hacı İsmail Amca’nın son iki gününü ağlayarak hasret içinden şöyle anlatır: ‘Doksan yedi yaşında ayakta olan babamın, vefat ettiği Cuma günü bir başka hali vardı. O gün farklı gündü. Sabahları, takvim yapraklarını mutlaka okurdu. Yine öyle yaptı. Her gün muntazam bir şekilde aksatmadan Kur’ân okumaya okudu. O günün sabahında acelesi vardı. Kahvaltı yapmak için acele ediyordu. Sanki bir yolculuğa çıkacakmış gibi hazırlığını yapıyordu. Böylece hızlı bir şekilde banyosunu yaptı. Yatağına uzandı. Ben kendisinden Cuma namazına gitmek için izin istedim. ‘Güle güle git oğlum, Allah kabul etsin’ dedi. Cuma olduğu için sala okunuyordu. Dış kapıya kadar yöneldim, bir dakika geçmemişti ki, merak ettim geri döndüm. Biraz önce konuştuğum sevgili Babam, gözlerini kapının kirişine dikmiş bir şekilde hayatını kaybetmişti.’ Sonunda Hacı İsmail Amca, çok sevdiği üstadı ve dostu Terzi Ahmet’ine kavuşmuştu. Allah her ki güzel insanı aziz etsin. |
716 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |