Babaannem’in Sandığı-11
Düzenli, tertipli olan Babaannem’in yaşam şekli de, itina ve intizam içerisindeydi. Yiyip içmesine dikkat eder, faydasız abur cubur şeyler yemez ve içmezdi. Yediklerine dikkat eder, üç öğün yemeğini aksatmaz, meyve ve kuruyemiş yemeği sever, düzenli bir uyku uyurdu. Kimsenin himayesine girmeyi sevmez, arzu ettiği ve dilediğini parasını vererek aldırmaktan çekinmezdi. Biz önceleri ona ‘ebe’ veya ‘nine’ derdik. Tabii bir gün kendisine sordum: Sana ‘babaanne’ mi, yoksa ‘ebe’ dememi mi istersin. O, tereddütsüz bir şekilde ‘Babaanne’ diye cevap verdi. Ondan sonra ben sürekli her konuşmamızda, her oturduğumuzda veya telefonla görüştüğümüzde babaanne ifadesini kullandım. Allah gani gani rahmet etsin. Dedem’in vefatından yirmi yıl yaşadıktan sonra, ebedî hayata intikal eden Babaannem, vefalı ve cömert özelliğini her dâim muhafaza eder. Dedem’in kolundan hiç eksik etmediği altınları, hemen hemen vefatına kadar taşır. Hatta, Halam’ın anlattığına göre, babasından miras kalan tarlanın satılmasıyla elde edilen para ve diğer takılarını birleştirmek için sarrafa giderler. Babaannem, Halam’ın iyi tanıdığı, dürüst sarraftan aldatılmak kaygısıyla işkillenir. Halam, annesi gibi bu durumu, sarrafa açık açık söyler. Bunun üzerine sarraf, Babaannem’in bütün para ve takılarını masanın üzerine koyar. Arkasından ‘kendisinin Allah’tan korkan, helal ve haram konusunda çok hassas, hacca gitmiş birisi’ olduğunu söyleyerek Babaannem’i ikna eder. Nihayetinde iki ağır büyük bilezik alınır. Daha sonra, o gün aldıklarını, Dedem’e gösterdikleri zaman, o sevinir, çok mutlu olur, ‘çok iyi yapmışsınız, ne kadar güzel olmuş” diyerek eşine olan kıymetini bir daha ortaya koyar. Zaten bir müddet sonra da güzel Dedem vefat eder. İşte bu iki altın bilezik, daha sonra birçok hayır işine vesile olacaktır. Hayata veda etmeden önce, Babaannem, evlenmemiş olan torunları için, her birine birer cumhuriyet altını alır, düğünlerinde takılması için… Daha önce evlenen torunlarına, bu duygulandıran nezaket ve letafet taşıyan görevini yapmıştır. Ayrıca kimseye minnet etmeyen ve vefalı olan Babaannem, kendisine hizmet eden her bir gelinine de, vefat ettiğinde verilmek üzere değerli birer hediye (harçlık) bırakır. Babaannemin bu bereketli altınları, vefatının akabinde Yunak’ta kendisi için düzenlenen ‘anma(vefat) yemeği’nde de büyük hayırlı işlere vesile olur. Benim katılamadığım o gün, Halam’ın anlattığına göre, bereket ve rahmet yağar. Sanki o gün, Babaannem’in tıpkı Hz. Mevlânâ’nın ölümü tasvir ettiği (Şeb-i Aruz/Düğün Gecesi) gibi düğünü vardır, düğün yemeği kazanlarda pişer, Yunak’ta merkezde (çarşıda) uygun olan ne kadar insan varsa, bilinen bir taksicinin vesilesiyle bu bereket sofrasına icabet eder. Allah’ım ne güzel bir gündür, paylaşan, veren, dağıtan, bölüşen Babaannem, Hakk’a yürüdükten sonra da, Rabbu’l-aleminin izniyle bu güzel hasletini devam ettirir. Bununla birlikte bıraktıkları, hizmet eden kimselerin de ücretlerini karşılar… Bereket, ihlas, samimiyet, ikram, hizmet, infak ve dirayet, işte Babaannemi özetleyen bunlardı… Allah onların mekanını cennet etsin, Hakk Teâlâ onlardan razı olsun o güzel insanlardan…
|
900 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |