‘Bir daha da bu yoldan gelmeyiz’ Koronovirüs salgınında büyüklerimize verilen sokağa çıkma izni, diğer ileri yaşlılarımız gibi babam ve annem için de bir nebze olsa refahlık verdi. Bursa’da Nilüfer İlçesin’de oturan babam, salgın öncesi cemaati olduğu Konak Cami’sine yürüyerek gittiğini söyledi. Zira araç kullanmak yasak olduğu için başka seçeneği yoktu. Ancak ev ile cami arasında dik yokuş ve mesafede biraz fazla olduğu için ‘gidiş geliş zor olmadı mı?’ diye sorduğumda, bacak kaslarının ağrıdığından bahsetti. Ben de daha dik olmayan yerden neden gitmediğini söylediğimde, ‘bir daha senin dediğin yerden geliriz’ diyerek amcası (biz de amca derdik) Hacı Hamit ile dedem (Hacı Ali) arasında geçen bir olayı bana aktardı. Özgün bir hadise olduğu için ben de sizlerle paylaşmayı arzu ettim ve bu yazı ortaya çıktı. Anlatılan olay, aslında zor şartlarda ve çetin durumlarda Anadolu insanın cesaret, metanet, azim ve tevekkülünü anlatması açısından gerçekten ibretler ve dersler çıkarılacak bir hadisedir. Hadisede, bir taraftan olaylara iyimser, temkinli bakış varken diğer taraftan pişmanlık, yeis, umutsuzluk ve ümitsizlik olmadığını görmek mümkündür. Olay, kırk dokuz yıl önce, yani 1971 yılında Konya’da geçmektedir. Kendileri, ilçesi Yunak’ta oturmalarına rağmen, Konya’da dedem ve abisi Hacı Hamit bir ahır ve koyunlar satın alırlar; sürünün yemlerin tedarik ederler. Çoban tutarlar. Bir müddet geçince ilçe özlemi, yakınlarından uzak olma hasreti nedeniyle koyunları satarlar, ahırı sahibine geri verirler. Hacı Ali dedem, daha önce Yunak’a döner. Kardeşi Hacı Hamit, Konya ‘da kalmaktadır. Hacı Hamit, kalan havyan yemi (küspe) için bir kamyon tutar. Oğlu da Konya’da okumaktadır. Hacı Hamit, oğlunu ziyaret gelen hanımı Meryem Yenge ve diğer henüz üç yaşındaki Ömer Lütfi’yi yanına alır. Kamyona binerek beraber yola çıkarlar. Amcam Hamit, Konya’dan asfalt yollar yerine kestirme olsun diye tarla yollarından şoförü getirir. Bahar ayları olduğu için şiddetli bir yağmur yağmış, yerler çamur içinde kalmıştır. Konya ile Yunak (ve yaylamız Çetinkaya yaylası) arasında bulunan Altınova Devlet Üretme Çiftliği sınırlarında, kamyon gün boyunca yağan yağmurun etkisiyle su birikintilerinin sebep olduğu çamura saplanır ve yolda kalır. Şoför ne kadar uğraşırsa uğraşsın, yine de aracı çamurdan çıkaramaz. Amcam Hamit, şoföre der ki: ‘Biz yakınlarda bulunan yaylamıza gidip yardım getirelim.’ Gecenin karanlığında Hamit Amcam, hanımı ve henüz küçük bir bebekle birlikte yola çıkarlar. Serin havada yaya olarak yaylaya doğru hareket ederler. Yengem, çocuğu atkısına sarar ve şalvarının içine koyarak, onu yağması muhtemel yağmur ve oldukça soğuk havadan korur. Onlar iki yetişkin ve bir çocukla gecenin zifiri karanlığında, on kilometre civarında yürürler. Yaylaya yaklaştıklarında köpek sesleri onları karşılar. Yanlarında çiftçilik için çalışan Ali abi onlara yetişir, alıp getirir. Aslında Hacı Hamit, kamyondaki hayvan yemini yaylaya bırakıp oradan Yunak merkeze geçmeyi düşünmekteydi. Ama yaşananlar buna elvermedi. Sabahın aydınlanmasıyla birlikte kamyona yardım için geri gidildiğinde ne şoförü ne kamyonu ne de küspeyi bulamazlar. Gerçekte hayvan yemi olan küspe değersizdir, bedava verilmektedir. Hacı Ali dedem, abisi Hacı Hamit’e çıkışarak: ‘Sen hiç düşünmüyor musun? Yüklü kamyonla yağmurlu bir havada, bir kadın ve körpe bir çocukla gece yola çıkıyorsun. Derdin ne kardeşim…’ Dedemin kızdığında hep yaptığı gibi abisi Hacı Hamit alttan alarak işi Bektaşiliğe vurarak: ‘Bir daha da bu yoldan gelmeyiz’ der. ‘Senin dediğini yaparız’ diyerek nüktedan bir cevap verir. Hamit Amca, sıradan birisi değildir. O, heybetli, yakışıklı, kuvvetli, geniş omuzlu bölgenin en güçlü, yenilmez bir pehlivanıdır. Yörede, onun güreşteki maharetini bilmeyen yoktur. Düğünlerde, o tarihlerde yaygın bir gösteri şekli olan güreşler yapılmaktadır. Özellikle güreşe zenginlik katması için Hacı Hamit’i evinden almaya gelirler. Hatta bir defasında, yine onu bir düğüne götürmüşler, iki köyün güreşçisi yenişmek için güreşmeye başlarlar. Hacı Hamit’in rakibi hiç yıkılmayan bir adam. Tabi bu arada kazanlarda kuzular, pilavlar, yemekler pişirilmektedir. Amcam Hamit düğünün yapıldığı köyden hiç yenilmeyen bu pehlivanın sırtını yere getirerek onu yıkar. Düğün sahibi, bu duruma o kadar öfkelenir ki, Hacı Hamit’in bulunduğu köyden (Hacıfakılı) gelenler, düğün yemeklerini yemesinler diye, bütün kazanları yere döktürür. Herkesi yıkan ve bundan dolayı da Konya-Yunak bölgesinde büyük şöhreti (Çetinkaya soyadımız da onun bu özelliğinden verildi) olan Hamit Amcamız maalesef, 1982 yılında yakalandığı amansız hastalığı yenemez ve vefat eder. Evinin bahçesinde cenazesi yıkanırken gördüğümde, geniş göğüslü Hacı Hamit’in mert duruşu hala durumunu bütün gösterişiyle varlığını korumaktaydı. Onun ve Dedemin mekanları cennet olsun. |
385 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |