Huyların Efendisi Susmak Nebevî davet, dile sahip olmayı öğütlemektedir. Dilini tutan selamettedir. Selamet de, sükûnetin arkadaşıdır. Sükûnet aynı zamanda hikmetli bir haldir ki, ruhta dinginliği sağlar, insanı iki cihan mutluluğuna taşır. Onun için Hz. Peygamber (s) buyuruyor ki: “Kalbi doğru olmayanın imanı, dili doğru olmayanın kalbi doğru olmaz.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned III, 198). Bir başka ifadeyle “kalbi diline, dili kalbine, işi sözüne uymayan mü’min olamaz.” İslâm Peygamberi, dili tutmayı Allah’ı görüyor gibi ibadet etmekten daha önem verilmesi gereken bir tavır olarak bildirmektedir. Aynı zamanda sözün fazlasını tutanı övüp müjdeler vermektedir. Dili korumak, susmak, Müslümanın özelliğidir. İslâm insanı, elinden ve dilinden başkasının emin olduğu kimsedir (Buhârî, İmân, 4). Boş ve lüzumsuz konuşan insan, zarardadır. Zira Yaratan’ı öfkelendiren ve gazabını çeken konuşma, faydasız bir kelamdır. Nitekim, “İnsan hiçbir söz söylemez ki onun yanında (yaptıklarını) gözetleyen (ve kaydeden) hazır bir melek bulunmasın (Kaf, 19). Susmanın ve suskunluğun yasaklandığı bir yer vardır ki, o da haksızlık karşısında sükût etmektir. Yani zâlim karşısında hakikati haykırmak gerekmektedir. Gerçek cihat da haksızlık karşısında zulmeden yöneticiye karşı hakikati söylemektir. Ozanların şahı Yunus Emre, susmayı ölmekle açıklamaktadır; “Behey Yunus, sana, söyleme derler; Şairler sultanı Fuzulî de, konuşulması gereken yerde susan dile, gönlün bile rıza göstermediğini şöyle ifade eder: “Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.” “Huyların efendisi susmaktır” diyen Hz. Peygamber (s), zulme karşı tepkisiz kalmayı, şeytanlara özgü bir hal olarak nitelendirmektedir. Zulmü yüksek sesle duyurmak, iyiliği yaymak, yaptığı iyilik karşısında dilsiz kesilmek erdemli olmanın vasıflarındandır. Nebevî ahlâk bize boş ve faydasız kelam etmektense sükût etmeyi daha faydalı olarak öğretir. Midesinin, edep yerinin ve dilinin şerrinden korunan kimse, hakikatte birçok kötülükten sakınmış olmaktadır. Sözünün fazlasını tutana ve malının fazlasını dağıtana müjdeler olsun. Hayır olmayan yerde, yani şerli işlerde dili tutmak gerekir. Aksi takdirde şeytanla yol arkadaşlığa başlar. Ölü gibi dili tutmak, kişinin yararınadır. Zira söylenen sözlerin gizli ve açık şahitleri, iki âlemde şehadet edeceklerdir. Gereksiz yere lüzumsuz konuşmak ve soru sormak, helak olmuş insan ve kavimlerin özelliğidir. Sükût ve sükûnet, faziletli toplumların sıfatlarındandır. Konuştuğu zaman mü’min faydalı ve doğru olanı söyler. Fahiş, açık ve çirkin sözleri konuşmak, Hakk Teâlâ’nın sevmediği hallerdir. Onun için Hz. Peygamber (s) mü’mini tarif ederken, erdemlere vurgu yapmaktadır. Ayıp ve eksiklikler karşısında susmak ve sessiz kalmak iman belirtisidir. İyilikleri yaymak, şerleri ifşa etmemek gerekir. Günah ve şerri işleyeni görmemek, nice kusurları kapatır ve örter. Bununla birlikte Peygamber (s) ve onun ‘yıldız’ sahabileri hakkında güzel konuşmak salihlerin vasıflarındandır. İyilikler karşısında onları yaymak ve duyurmak; kötülükler karşısında ise dilsiz kesilip sükût etmek imanın işaretidir. Yüce Peygamber de: “Ey insanlar, ashabım, kardeşlerim ve yakınlarım hususunda beni düşününüz ve onların aleyhine konuşmayınız. Ey insanlar, biri öldüğü zaman onu kötülükleriyle değil iyilikleri ile anınız.” (Müsned) Özetle dil; yalan, riya ve iftiradan temizlendikçe, yani sustukça sadıkların lisanını benimsemektedir. |
354 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |