Gönül İnsanı Gönül, kalpte var olduğu düşünülen sevgi, düşünme, istek gibi duyguların kaynağıdır. Bu duygular içerisinde kalbin manevî gücü öne çıkmaktadır. Arzu, heves, meyil, his, vicdan, sevgi, muhabbet, aşk gönlün zenginliğine işaret etmektir. Rıza ve muvafakat, gönlün iyi ahlâk ve tabiat çerçevesinde hareket ettiğini göstermektedir. Güzel ahlâkın ve yüce gönüllüğün mimarları olan sufî uluları, gönüllü, “hem bütün duygu, düşünce, şuur, sezgi ve idrakin; hem hayır ve şerrin en önemli merkezi, hem de benliğin şekillenmesi ve geliştirilmesinde en önemli” etken olarak görmüşlerdir. Şu halde gönül, düşünce, erdem ve benliğin inşasında olgunluğu ifade etmektedir. Nefis, şehvet ve şeytandan uzaklaşmanın merkezinde gönül bulunmaktadır. İlahî olanla, olmayan arasında gönül hakem rolündedir. Cesaret, onunla yürekliliğini gösterir. Açık yüreklilik, duygu ve düşüncelerin perdelenmesini engeller. Sıkıntı ve kaygıdan kurtulmak, gönlün açılmasıyla sübut bulur. Böylece kalp keder, üzüntü ve endişeden kurtulur. Huzur bulmak, kulun gönlünün aydınlanmasıyla gerçekleşir. Arzu ve cömertlik, gönül zenginliğiyle zuhur eder. Yaşam gücünün azalması, gönül çöküntüsünün bir sonucudur. Manevî dengeye yitirmeden elindekiyle yetinmek, gönlü doyurur ve besler. Gönlü bol olan, gözü tok bir şekilde kanaatkârlar bahçesinde yer bulur. Artık ona kalp kırıklığı, hırs, ihtiras yaklaşmaz. Dünyaya kul olmamak için, gönül insanı olmak gerekir. Gönül insanın dili de, ahlâkı da, kendisi de güzeldir, hoştur. Zira o kişi, yumuşak diliyle, çirkinlikleri siler, kusurları örter, ak yüzlü erdemli insan haline dönüşür. Günah ve kusurlarıyla kalbi kararanın, gönlü de kararır. Yaşama isteği kalmayan, acımasız, insafsız ve taş kalpli gönlü kara insanın özelliğidir. Ancak gönül aşk ister, sevgi ister, muhabbet ister, sohbet ister. Kırmak, yıkmak ve dökmek, gönlün işi değildir. Yapmak, kurmak, inşa etmek ve ihyâ etmek, gönül erbabının özelliğidir. İncitmek, üzmek ve yermek ise, gönül kıranın/yıkanın vasfıdır. Hakikat insanı, gönlü için istediğini başkasının gönlü için de ister; gönlü için temenni etmediğini, başka gönüller için de arzu etmez. Gönlü sevgi ve muhabbetle dolan insan, İslâm insanıdır. Onun gönlünde Hakk ve hakikat gizlidir. “Gönül Çalabın tahtı” olduğunda, artık o mekân, kendine ikram edilen his ve sezgiler için birer lütuf merkezi haline gelir. Bu hediyelere muhatap olanlar, gönüllere dokunan fazilet erbabıdır. Gönülleri hoş etmek, dilekleri yerine getirmek, vermek ve sevmekle mümkündür. Yapılacak işlere gönül vererek hakkıyla yerine getirmek, inanmak ve güvenmekle gerçekleşir. Aksi taktirde yapılan iş rast gitmez, hedefine ulaşmaz, bereket kalmaz ve o işten hayır gelmez. İhtiyaçları karşılaşınca memnun olan gönül, gereğinden fazla olanı israf görür. Kanaat ve sabır gönül insanların sıfatlarındandır. O aşamada razı olan da rıza edilen de mutludur. Servetini infakta esirgemeyen Allah’ın maksadına ulaşmıştır. Elindekiyle yetinene de, Yaratan’ın iyilikleri sağanak yağan yağmur gibi rahmetini dökmektedir. Şu halde gönül insanı, sevgi ve aşkı yüreğinden büyüten kâmil insandır. O, aklı, kalbi ve zihniyle erdemleri kendisinde toplayandır. Bunun sonucunda faziletlerle bezenmiş gönül toplumu ortaya çıkmaktadır. |
465 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |