Aklî Karışıklık ve Sır
Akla uygun olmayan, mantık ilkeleriyle uyuşmayan bir bilgi sahih değildir. Akıl dışı fikir ve eylemler, tavsiye, öğüt, nasihat hükmünde değildir. Aklın işleyişi hakikatle ilişkilidir. Ancak aklın ötesinde sezgi, içgüdü ve duygulara önem veren ve bunları bilginin kaynağı yapan ve hayatı bu şekilde okuyan/değerlendiren fikirler de mevcuttur. Aklın ermediği, sırrını çözemediği olay ve olgular insanlık tarihiyle beraber var olmuştur. Sorular ve cevaplar, sebepler ve sonuçlar arasındaki ilişki, kimi zamanlar gizemle örtülü kalmış, bir kısmı sonraki zamanlarda çözülmüş, bir kısmı şu ana kadar çözülememiştir. Ancak cevabı verilemezse de aklın sorduğu sorular önemlidir ve ciddiye alınmalıdır. Hz. Musa’nın Hızır’la (a.s.) yolculuğu, akıl, kalp ve bir sır seyahatidir. Orada sorular ve onlara verilen cevaplar, varlığı ve hayatı anlamanın farklı tezahürlerini bize göstermektedir. Olaylar ve sorular, Kur’ân’daki bu kıssada gizemle beraber hakikat âlemi ile görünmeyen âlem arasındaki seyahati bize anlatır. Aklın erdiği konular, anlaşılır olmalı ve mantık ilkeleriyle ters düşmemelidir. Dolayısıyla kabul edilebilir bilgi olması, ona makul/akledilebilir bir seviye kazandırmaktadır. Aklın yeterli olmadığı durumlarda, bilen âkillerden/bilgelerden yararlanılmalıdır. Yol gösteren, tavsiye eden, nasihat ve öğütte bulunan akıl erbabı, hazine değerinde bir rehberdir. O, bilinmeyeni bilebilir, anlaşılmayanı anlayabilir, idrak edilmeyeni idrak edebilir, fehmedilemeyeni anlayabilir ve anlatabilir. Aklı karışan, zihni bulanan ne yapacağını bilmeyen şaşkınlar için bocalama süreci kaçınılmazdır. O aşamada, tıpkı öfke anındaki gibi akıl devre dışı kalır, düşünme ve idrak melekeleri kapanır. Duyguların beslediği şekk, şüphe ve zan devreye girer. Bu aşamada yapılması gereken ise, o işi yapacağını düşünerek üstesinden gelmek, olayı kavramaya ve anlamaya çalışmaktır. Kıt anlayış ve sınırlı idrak sahibi, zihni harekete geçir(e)mez. Keşfetmek ve fikretmek, onun gündeminde yoktur. O, tasarlanmamış ve planlanmamış bir şekilde, her şeyi birdenbire yapmaya kalkar; aklına geleni ifşa eder, düşünmeden konuşur ve ağzına geleni söyler. Ancak sonuçlarını hesap etmeden, neler getireceğini düşünmeden istemek, arzulamak ve karar vermek, insanı yanlışlar yapmaya sürükler. Ve nihayetinde zararlar vermesine sebep olur. Yapılması gereken sağlıklı düşünerek aklımıza mukayyet olmaktır. O zaman sapkın fikirler ve bâtıl düşünceler ortam bulamaz. Yaradan’a karşı ‘aklımıza mukayyet ol” yakarışı, ‘beni nefsimle başbaşa bırakma” nebevî duasıyla tamamlanmaktadır. Aklımıza sahip olmak, vahyin nurundan beslenmekle mümkün olur. Vahiy, akla sığmayanı, mantık ilkelerinin açıklayamadığını izah edip çözebilir. Yeter ki, onu anlayacak selim bir akıl, temiz bir kalp olsun. Akla sığmayan, anlaşılmayan, kavranılamayan her olay, olgu ve fikir, aklın ilkeleriyle ters düşer. Hakikat, aklın prensipleriyle tespit edilir; kalbin işaretiyle bulunur. Hakikat gibi görünenler, ancak hurafe ve dalalet dairesinde yer bulur. Ayartmak, kandırmak ve baştan çıkarmak, insanı akıl ve kalbin prensiplerinden uzaklaştırıp denge ve mantık terazisini alt üst ederek istikametten ayırır. Aklın karışması, bocalaması, şaşırması sağlıklı düşünmeyi engeller. Aklın mantık yolunu takip etmesi, kalple barışması için de şarttır. Akıl kalple uyumlu olursa, mizan ve ayar bozulmaz. Akılla düşünmek, duyguları yok saymak anlamına gelmez. Eylemler akılla düşünülür, duygularla yapılır, kalple olgunlaşır. |
434 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |