Dedemin Dükkânında Sohbet ve Muhabbet
Dedem, manifatura dükkânını sabahın en erken saatlerinde besmele ve dualarla açardı. Kendisine bu bereket ocağını verdiği için Âlemlerin Rabb’ine her dâim şükrederdi. İlk satışını yapıp siftah ederken de, müşteriye büyük bir saygıyla “siftah senden, bereketi Allah’tan” demeyi unutmazdı. Dükkânının açılışı gibi, her iş sabahın erken saatlerinde başlamalıydı Dedem için. Zira biliyordu ki, nebevî nasihatte olduğu gibi (“Sabahın erken saatlerinde bereket ve başarı vardır”)- erken kalkmak ve namazdan sonra uyumamak malı ziyadeleştirecektir (“Sabah namazından sonra uyumak rızka manidir”). “Erken kalkın, rızkınızı arayın” emri, onun hayat ilkelerinden biriydi. Çocuklarına ve yakınlarına ettiği en önemli tavsiye “namazınızı kılın” idi. Ancak ikinci tavsiyesi “erken kalkındı. Sabah namazlarını, tabii ki diğer vakitlerde olduğu gibi, hiç aksatmadan ve yaz kış demeden daima camide kılan Dedem, kutlu mabetten çıkar ve yakın mesafedeki çocuklarının rızkını temin ettiği ve fakir fukarayı gözettiği, muhtaçlara yardım ettiği bereket kapısı dükkânına yönelirdi. Öncelikle toz kalkmasın diye hafif yerleri sular ve fırçayla bir güzel temizlerdi. Tıpkı dükkânına gelecek olan müşteri ve müşkülü olanların yüreklerini temizleyip rahatlattığı gibi. Dua ve şükürle açılan rızık kapısı, tekrar kısa bir süre kapalı kalır, Dedem yakınlarda olan evine yollanırdı. Ev halkıyla sohbet ve muhabbet içinde yapılan sade kahvaltıyla günün dünyevî başlangıcını yapardı. Akabinde manifatura dükkânının dokuma bez ve yün kokan sıcak havasında müşteri ve ziyarete gelecek dost ve akrabalar beklenirdi. Hazır giyim ilçelerde çok yaygın olmadığı için giysiler daha çok kumaş ve dokunmuş bezler alınarak dikimle gerçekleşirdi. Dolayısıyla dükkâna gelenler, kadın, erkek, genç, yaşlı demeden her türden insan gelirdi. Bu da ortamın çok renkli ve farklı olmasına sebep olmaktaydı. Alışveriş yapacakların konum, cinsiyet, iş ve mesleklerine göre, konuşmalar çeşitlilik arz ederdi. Dedem, her bir müşterisiyle, ayrı ayrı ilgilenir, onlara hürmet gösterir, satın alsın almasın onlara menfi bir söz söylemezdi. Onlarca top kumaş ve basmayı indirip beğenmeyip gidenlerin arkasından olumsuz tek bir söz söylemez, çekiştirmezdi. Bazen şaşırırdım, almayacağını bildiği veya tahmin ettiği halde, neden tezgâhın üzerine çeşit çeşit ürünleri usanmadan ve yüksünmeden indirirdi. Ancak o, müşterisine saygı duyan ve onu “veli nimeti” bilen erdemli bir esnaftı. Ancak bazen öyle durumlar olurdu ki, hiç alma isteği olmayan kimselere de mal satardı. Herhalde iyi tüccar, bu demekti. Dükkâna gelen akraba, dost, arkadaş, hısım ve köylüler, kendilerine gösterilen hürmete “Hacı Emmi” hitabıyla karşılık verirlerdi. Hatırlı dost ve tanıdıklar dükkânda sohbet için oturduklarında, biz çocuklar orada bulunuyorsak, “amcalarının elini öp” emri Hacı Ali Dedemin sıradan komutları arasındaydı. Yine anlayamazdım, benim tanımadığım ve onun da beni tanımadığını bildiğim kimselerin elini neden öpeyim? Ancak, işte bu, kadim geleneğimiz güzelliklerindendi. Bunda bize ait kültür, ananene, töre vardı. Daha doğrusu, insanlık, erdem, sevgi ve kardeşlik, böyle davranılmasını sağlıyordu. Alış veriş yapmaya gelenleri, parası kazanılacak müşteri namzedi olarak görmezdi Dedem. Öncelikle onların hal ve hatırlarını sorar, yakınları ve büyüklerini sual eder, sağlık, sıhhat ve işleri hakkında malumat alırdı. Daha sonra ne ihtiyacı olduğunu ve neyi almak istediğini sorardı onlara. Bunlar içerisinde benim dikkatimi çeken, düğün sezonları dediğimiz, harman dönemi ve sonrası için yapılan alışverişlerdi. Daha çok kadınlar taleplerini iletir. Dedem onlara isabetli karar vermeleri için danışmanlıkta bulunurken, kocaları da oturdukları tellerle birbirine eklemlenmiş tahta sandalyelerde meraklı bakışlarla sessiz şekilde izler, herhalde alışverişin toplamının ne kadarla sonuçlanacağını içten içe hesap ederlerdi. Masanın üzerine yığılan kumaşlar, en sonunda hediye kabilinden bir veya bir buçuk metrelik bir kaput bezine sarılarak bağlanır ve müşteriye teslim edilirdi. Dedemin müşterileri, yoğunluklu bir şekilde kadınlar olduğu için, onların isteğine uygun ürünleri getirmek ve bulundurmak bir zorunluluktu. Bu konuda hassas olmak gerekiyordu. Dedem bir taraftan ürünleri hazırlarken, aynı zamanda hanım müşterilerinden babaları, çocukları ve yakınlarının hal hatırlarını sual etmekten geri durmazdı. Dükkâna gelenler içerisinde müşterilerin dışında başka talepleri olanlar da bulunmaktaydı. Parasını emanet olarak bırakanlar, Dedemi güvenilir bir emanetçi olarak görürler ve istedikleri zaman geri alacaklarını bilmenin huzuruyla dükkândan ayrılırlardı. Köyde hayvancılık yapan bazı kimseler, çeşitli sebeplerle kestikleri hayvanların etlerini Dedemin alması için getirirlerdi, o da onları kırmaz, fazla pazarlık da yapmaz alırdı. Yine yoğurt ve yağ üretimi yapanlar, harçlık yapmak amacıyla sabahın erken saatlerinde helke ve bakraçları içinde taşıdıkları ürünlerini satmaya Dedemin dükkânına getirmekten çekinmezlerdi. Tabii ki, bunların hepsinde sohbetler edilir, dertler dinlenir, yardımcı olmanın yolları aranırdı. Modern AVM’lerde hiçbir zaman göremeyeceğimiz incelikler, zarafetler ve yüreklere dokunuşlar, esnaflığın ötesinde şairin, “gül alır, gül satarlar” dediği gibi, Dedemin özelliklerindendi. Onlar dertlerini satarlar, Hacı Ali Dedem de, onlara çözümler ve dermanlar sunmaya çalışırdı. |
470 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |