Dedemin Dükkânında Bayram
Salih, hayırlı ve kullarını çok çok seven el-Vudûd, onlardan razıdır. Rahim Allah, tüm kullarının, hatta yarattığı tüm varlığın hayrını ister. Bu isminin tecellisi olarak ihsan, ikram, lütuf ve hediyelerde bulunur. Hakikatte sevilmeye en çok layık olan O’dur. Sevilen Bir’in (Tevhid) dostluğunu elde etmek ve onun için her şeye katlanmak, şereflerin ve makamların en büyüğüdür. En Yüce Dost’un dostluğunu kazanan, Allah adına, Allah için her şeyi sever; herkes de onu sever. Sevme zamanlarının en güzel günleri, bayram vakitleridir. Hüdâ’nın verdiği iki bayram da Allah’ın inayetinin mutlak güzel neticeleridir. O’nun dilemesi, irade edip emretmesiyle bayram günleri kadim zamanlardan beri, en yüksek mutluluklara vesile olmuştur. Onların gecelerini ihya eden kalp, sürekli bir hayat halini yaşar ve hiç ölmez. Rahmet, dua ve tövbe, ‘bayram günlerinin ilk geceleri’ne bereket ve ruh katar. Bayram, çocuklar için beklenen cennet günleridir. O günlerde çocuklar sevinç ve heyecanın zirvesini yaşarlar. Çocuklar için daha özel ve güzel olan bayramlar, İslâm dünyasında olduğu gibi ülkemizde de ortak muhabbet günleridir. Doğduğum şehir Konya’da ise, bayram ayrı bir güzeldir. Hz. Mevlânâ’nın Şems-i Tebrizî’yle dostluğu, şehrin ilçelerine, köylerine ve mahallerine kadar yansımış, bu muhabbet kokusu kalplere nakşolmuştur. Ruhanî şehir Konya’nın ilçesi Yunak ise, bayramlarda hiç olmadığı kadar kalabalıktır. Yıllardır görünmeyen yüzler, arife gününün (ramazanın bitişiyle) buruk ve (bayramın gelişiyle de) sevinç vakitlerinde belirginleşir. İşte bu doğduğum ilçedeki eski bayramların hazırlık aşamalarından bahsetmek istiyorum. Babamın babası Hacı Ali Dedem, 1338, yani 1922 doğumlu bir esnaftır. Kırk yıl manifaturacılık yapmıştır. Askerde okuma yazma öğrenmiş olup, hesabı üniversite mezunlarından daha kuvvetli, zeki ve erdemli bir insandı rahmetli Dedem. Tek parti döneminin baskıcı günleri, onun çok sevip âşık olduğu Kur’ân’ı öğrenmesinin yarım kalmasına sebep olmuştu. Ancak hayvancılıkla da uğraşan Hacı Ali Dedem, büyük bir sürü içindeki kuzuların hangi koyuna ait olacağını bilecek kadar mahir ve zeki bir Allah dostuydu. Bu maharetle Dedem, 65 yaşından sonra Kur’ân’ı öğrendi. 70 yaşında vefat ettiğinde (kendisi yazıp kaydettiği için biliniyor) yüz defa Kur’ân’ı hatim etmişti. Hastalığında ateşler içerisindeyken hiçbir Kur’ân ezberi olmamasına rağmen, ezbere okuyacak kadar ikramlara nail olmuştu. Onun Kur’ân’dan sonra en çok sevdiği diğer ibadet vardı ki, o da çocukluğundan beri aksatmadığı namazdı. Mesleğinin manifaturacı olduğunu söylemiştim. Manifatura kelimesi, yeni nesil için garip ve bilinmeyen bir kelime olarak gelebilir. Zira bugün bu meslek dalı, yerini hazır giyime bırakmıştır. Sözlüklere göre manifatura aslında İtalyanca (manifattura) bir kelime olup, fabrika yapımı her türlü kumaş, bez ve dokuma malzemesi anlamına gelmektedir. Kelimelerin büyülü dünyasından çıkıp, hakikat âlemine geri dönelim. İşte bu bayramlara yakın zamanlarda, Dedem İstanbul Sultanhamam’dan satın alıp getirdiği en kaliteli Altınyıldız, Bahariye, Bossa gibi markalı, birbirinden güzel desenli kumaşları manifatura dükkânının ahşap raflarına dizip, bayram müşterilerinin beğenisine sunardı. Bu kumaşlar, yılın moda çizgilerini taşıyan gözde desenler içermekteydi aynı zamanda. Bayram yaklaşırken beni ve küçük kardeşimi ayrı bir heyecan kaplardı. Zira Dedem, her bayram (yılda bir veya iki defa), dükkânındaki birbirinden güzel kumaşların önünde bize sorardı: “Haydi birisini beğenin de terzi size elbise diksin”. Kumaşların pahalı ve kaliteli olanlarını, ben dükkânda sık sık onunla beraber olduğum için biliyordum. Ancak güzel Dedem, ucuz ve daha az kaliteli olanları seçmemiz için en ufak bir imada bile bulunmazdı. Biz de rengini/desenini beğendiğimiz en güzel ve pahalı olan kumaşı tercih ederdik. O da hiç tereddüt etmeden siyah büyük manifatura makasıyla yılların verdiği ustalıkla kumaşı keser ve diğer pamuk, astar, tela gibi malzemeleri de yanına koyup paketlerdi. Daha sonra bizi terziye gönderirdi. Yaşadığımız bu anlarla bayramdan önce bayramı Dedemin bu cömert hediyeleriyle yaşardık. Artık tarihe karışmış olan terziler ise, bayramların en ‘cilveli’ meslek erbabıydı. Her nedense bayramın sabahına kadar elbisenin dikimi bitmezdi ve biz bazı zamanlarda bayram sabahı, namazdan önce veya sonra alırdık dikilmiş elbiseyi… Ama onu beklemek ve giymek gerçekten büyük bir heyecan yaratırdı küçük yüreklerimizde. Dedemin o içten, samimi, alicenap tavrıyla bize diktirdiği elbiseler, ne sıcaktı, ne rahattı, ne güzeldi. Hem bedenlerimizi örtüyordu, hem de ruhlarımıza dokunuyordu. Kalplerimizi ısıtıyor, erdemi ve sevgiyi gönüllerimize nakşediyordu. Dedemin dükkânındaki bayramları özlüyorum. Dedemi ve onun samimi sohbetini daha fazla özlüyorum. Mekânın cennet olsun Hacı Ali Dedem… |
429 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |