Öldürmenin Vahşi Cazibesi (!)
‘Gizli bir hazine iken bilinmek isteyen’ âlemlerin Rabb’i, mutlak varlığının gereğince mahlûkatı yarattı. O ki, Hayy’dır, Dirilten’dir. el-Muhyî’dir, yani can bağışlayan, sağlık veren, canlandıran, vâr eden, ihyâ eden, hasılı hayat verendir. O Allah ki, öldüren, can alandır. el-Mümît’tir, yani her canlıya takdir edip bunu uygulayan, yaratıkların ölümünü yaratan, canlı bir mahlukun ölümünü yaratandır. Şu halde, her canlıya ölümü tattıran, ölümü her canlıya takdir edip bunu uygulayan, Allah’tır. Yaratılanlar içerisinde yaşayanı öldüren ilk insan, Hz. Âdem’in oğlu Kabil’dir. O, ‘büyük günah’ı olarak bütün insanlığı öldürmüştür. Cinayetin ve katlin başlatıcısı olarak, -mahlûkat için var oluş devam ettiği müddetçe- her suç ve günahtan sorumludur. Yaşama son verme hakkını kendisinde görenler, bunu öncelikle çıkar ve menfaat elde etmek için, kısaca dünyevî amaçlar için gerçekleştirmektedirler. Makam ve mevki talebi, kıskançlık ve rekabetle örtüştüğü zaman, kötülenmiş nefis, başka ruhları bedenlerinden ayırma caniliğine/vahşiliğine düşebilmektedir. Müslüman öldürmez, zira o ‘başkasının kendisinden emin olduğu kimsedir.’ Bundan dolayı İslâm ümmeti, elinden ve dilinden güven içinde olunan toplumdur. Bu barış sistemince, savaşta bile, kadınlar, çocuklar, hastalar, engelliler, yaşlılar, din adamları, savaşa katılmayanları öldürmek yasaktır. Onların kulak, burun ve dudağı gibi organlarını kesmek/parçalamak (müsle) ve canice katletmek, haramdır. Gaddarlık ve vahşilik, tevhid dinince menedilmiştir. Hz. Peygamber’in (s) sevgili amcası Hz. Hamza’nın hunharca şehit edilmesinde bile, bunu yapanlar, İslam’ı kabul ettikleri için kendilerine hiçbir ceza uygulanmamıştır. Medeniyetimizin uygulamaları ‘insanı yaşat ki, devlet yaşasın” ilkesinde gerçekleşmiştir. İslâm, sadece insanları değil, hayvan ve ağaçların yakılması ve kesilmesini yasaklayarak can, mal, nesil, akıl ve dini koruma altına almıştır. Haklı bir sebep olmaksızın Allah’ın haram kıldığı cana kıymanın cezası, genellikle hukuk ve inanç sistemlerinde en büyük suç ve günah kabul edilip misliyle karşılık verilmesi istenir. Fitne ve fesat olmaksızın cana kıymak, insanlığa kıymaktan başka bir şey değildir. Misliyle uygulama (diyet ve af ile) olan ‘kısas’ın cezasını bile mağdurlara bırakan ilahî tabiî hukuk, gerçek(te) adalet peşindedir. Mü’min bir kimseyi, kasten ve taammüden öldüren, ebedî kaybedenlerden olacaktır. Cehennem ateşi ve Allah’ın gazabı/lanetiyle karşılaşmış olacaktır. İki cihanın hüsranı içindeki kâtil, yaptığı fiille Allah’ın katında dünyanın sona ermesi gibi utanç verici, alçakça, çirkin, kötü, şen’î bir eylemin içinde olmuştur. Allah’a şirk koşmak, sihir yapmak, faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, suçsuz ve namuslu mü’min kadınlara iftira atmak gibi helak edici eylemden birisi de, Allah’ın haram kıldığı cana kıymaktır. Müslümanları katil, İslâm’ı kan döken bir din olarak gösteren her türlü canice ve vahşice olay, iki kat sorumluluğu beraberinde getirmektedir. Mü’min kimse, mü’min olduğu halde can almaz, katletmez. İnanan insan, hayat vermek için vardır. Hayatı yok etmek, iman kitabında yoktur. |
467 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |