Yüce Ruhlu ‘Yiğit’ler Yüce Ruhlu ‘Yiğit’ler
Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya Milat Gazetesi-04.09.2018 Cesaret erbabı, her dâim, saygı ve ihtiram görür. Bilge yöneticiler ve hükümdarlar, cesur insanlarla birlikte hareket ederek, büyüklüklerini gösterebilmişlerdir. Onlara layık oldukları saygıyı göstererek, bunun karşılığında büyük fetihleri gerçekleştirmişlerdir. İşte; ‘diriliş’in elçisi Hz. Peygamber (s), adaletin sembolü Hz. Ömer, yiğitliğin kılıcı Hz. Ali, kahramanlığın aslanı Hz. Hamza, cengâver komutan Halid b. Velid, ‘okyanus’u aşan Tarık b. Ziyad, çöllerin şahı Hz. Hüseyin, büyük komutan Seyyid Battal Gazi, Anadolu’nun kapılarını İslâm’a açan Alparslan, fethin mücahidi Ulubatlı Hasan, güçlü savaşçı Seyit Onbaşı, çölün aslanı Ömer Muhtar, İslam’ın muzaffer mücahid ve komutanları olarak Müslüman aklında/kalbinde her dâim var olacaklardır. Gönül ve ruh fethini gerçekleştiren bunun gibi yiğitler, aynı zamanda yüce gönüllü ve mütevazı tavırlarıyla öne çıkarlar. Ölüm, yaralanma ve helak olma, onların gözünde sıradan işlerdir. İyi ve hayırlı işlerde acele edip, zarar ve şer şüphesi olduğu yerde teenniyle ve tedbirle hareket ederler. Bu şuurla, Bedrin aslanları, Kudüs’ün hâkimleri, Endülüs’ün bilge komutanları ve İstanbul’un fatihleri, Gâlip’in (Mülkün, Güç ve Kudretin Tek Sahibi) yardım ve desteğiyle cihanı fethettiler. Cesur kimse, büyük facia ve felaketler karşısında soğukkanlı ve atik, dehşet anlarında kendini kaybetmeyen, hiddetlendiği zaman öfkesinin zehrine kapılmayan, sınırlarını koruyarak haddini aşmayan kişidir. O, suça verilen cezada aşırılığa gidip, onu zulme dönüştürmez. Yine cesaret sahibi, gücü olduğu halde, intikamın geçici zevkine ve hazzına yenilmeyen kimsedir. Hicretten önce Mekke’de Müslümanların şehit edilmesi ve Kudüs’ün işgal edilmesinde tüm inananların katledilmesine rağmen, İslam orduları ve yiğitleri hiçbir zaman katliam ve soykırım yapmamışlardır. Hz. Peygamber’in, amcası Hz. Hamza’yı öldüren Hind ve Vahşi’yi affetmesi; Mekke’nin fethinde genel af ilan edilmesi; Salahaddin’in Kudüs’ü teslim alırken masum halka dokunmaması ve esirleri serbest bırakması; Fatih’in İstanbul’u fethettikten sonra gayrimüslimlere özgürlük ilan etmesi İslâm yiğitlerinin şaheser örneklerindendir. İntikam ateşiyle yanan kimse, nefsiyle yaptığı mücadelede galip geldiğinde, gerçekte içindeki koru söndürür. Böyle bir intikam mertlikle alınsa övgüyü hak eder, fakat namert bir şekilde alınsa kötülenir. İntikam beraberinde felaketi getirir. İntikam, sahibini vurur ve vebal içinde ömrünü tüketmesine sebep olur. Şu halde intikam, cesaretle bir araya gelmediği gibi, felaketin de kardeşidir. Rezil ve aşağılık kimselerin halini yaşatan intikam, bir anda ormanı yakıp bitiren bir kor gibi, yanan vicdanı yok ederek zulme çağrıda bulunur. Reziletlerden kendisini muhafaza edebilmiş kimse iffet, cömertlik ve şecaat vasıflarını taşır. Ancak her iffetli ve cesaretli insan, hikmet sahibi olmak zorunda değildir. Fakat her hikmet erbabı, iffetli ve cesaret sahibidir. Cesaret, Allah’ın sonsuz ve sınırsız yardımıyla zulme kalkan olur, zâlimleri alt eder, yok eder. Cesaret, savaşın en kanlı anlarında bile, Allah’ın yardımını bekleyen ve mutlak şekilde onun geleceğini bilen mü’minlerin özelliğidir. Bedir ve Uhud’un ‘Aslanları’, bu azim ve inançla, tevhidi yeryüzünün her tarafına ulaştırdılar. Yüce ruhlu mücahid ve bilge komutanlar, Nemrud, Firavun, Haman, Karun’un zulümlerine karşı tevhidin üstünlüğünü göstermişlerdir. Yiğitlik, dünyevî amaçların gerçekleşmesi uğruna yapılan her türlü hareketi, onursuz ve alçaltıcı bulur. “Ruh cevherine yiğitlik erdemini kazandırmak”, cesaret sahiplerinin işi ve görevidir. O kahramanlar için, zelil bir ömür yaşamaktansa, aziz bir ölüm daha değerli ve şereflidir. “Onun nazarında güzel ölüm, yerilen hayattan daha üstün; iyi şöhret sahibi olarak öldürülmek alçakça yaşamaktan daha değerlidir.” (Kınalızâde Ali Çelebi, Ahlak-ı Alâi) Onun için İlâhî Kelâm şöyle buyurmaktadır: “Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Bilakis onlar diridirler, lâkin siz anlayamazsınız. (Bakara, 154) ‘Ölmeyen’ yiğitlerin eğitimi, iktidarı elinde tutanların öncelikleri arasında olmalıdır. Tehlikeye atılma konusunda geri durmayanların varlığı, güçlü ve kalıcı yönetimlerin teminatıdır. Yiğitlere her türlü imkân sunulmalı ve gereken ilgi gösterilmelidir. Yaşarken veya ölümleri halinde, geride bıraktıklarının ihtiyaçları karşılanmalıdır ki bu, hayatta kalan cesurları daha cesareti kılsın. Hülasa yiğit, Musa’ya inananların, Firavun’un söyledikleri karşısında tereddütsüz ölüme talip olanların adıdır: “Ve sihirbazlar secdeye kapandılar. ‘Âlemlerin Rabbine iman ettik’ dediler. ‘Musa'nın ve Harun'un Rabbine…’ Firavun: ‘Ben size izin vermeden önce O'na iman ettiniz, öyle mi? Mutlaka bu, halkı buradan sürüp-çıkarmak amacıyla şehirde planladığınız bir tuzaktır. Öyleyse siz yakında bileceksiniz. Muhakkak ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi idam edeceğim’. Onlar da: ‘Biz de şüphesiz Rabbimiz'e döneceğiz’ dediler. Oysa sen, yalnızca, bize geldiğinde Rabbimiz'in ayetlerine inanmamızdan başka bir nedenle bizden intikam alıyorsun. Rabbimiz, üstümüze sabır yağdır ve bizi Müslüman olarak öldür”. (Araf Suresi, 120-126)
|
1417 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |