“Kim bir mümini bir münâfığa (gıybetçiye) karşı himâye ederse, Allah da onun için, Kıyamet günü, etini cehennem ateşinden koruyacak bir melek gönderir. Kim de müslümana kötülenmesini dileyerek bir iftira atarsa, Allah onu, Kıyamet günü, cehennem köprülerinden birinin üstünde, söylediğinin (günahından temizlenip) çıkıncaya kadar hapseder.” (Ebû Dâvud, Edeb 41, hadis no: 4883, 4/270)
İftira olma ihtimali olan duyumlar, ciddiye alınmamalıdır. Bu tür ithamları işitenlerin, hüsnü zan besleyerek bunun “iftira” olduğunu söylemeleri hayırlı bir davranıştır.
Kesinliği olmayan bilgileri ve dedikoduları, doğruluğunu kontrol etmeden yaymak, onu yapanlar kadar kötü bir davranıştır. Aslolan, söylenenleri yaymak değil, kötülükleri ve günahları örtmek olmalıdır. Bilinmeyen mevzuların arkasına düşmemek, bunu bir vazife (!) gibi telakki etmemek gerekir. |
05.10.2022 |
Emanetlerin ehline verilmesi esastır. Liyakat, kabiliyet ve yetenekleriyle birlikte erdemli kimselerin, verilecek vazifelerde muhatap alınması gerekir. Layık olmadıkları halde yakın, akraba, dost ve arkadaşlarını önceleyerek görevlere getirmek, meşru bir tutum değildir. Belirli görevlere liyakat sahiplerini getirmek ve atamak, nasıl bir emanetleri ehline vermek ise, vazifelere tayin etme işi de bizatihi bir “emanet”tir.
Ehli tarafından yapılmayan vazifeler, adaletsizliğin ortaya çıkarak zulme sebep olur. Adaleti yerine getirmek de bir emanet olduğuna göre, vazifelerin dağıtılmasında hassas davranmak gerekir.
Emin ellerde olmayan makam ve mevkiler; hak, hukuk, adalet, liyakat, kabiliyet ve yetenek vasıflarından uzaklaşarak o müesseselerin zayıflamasına, verimsizleşmesine ve kapatılmasına yol açar.
Vazifelerin dağıtılmasında/verilmesinde azami başarı ve kazanımı elde etmek için donanımlı, emin ve erdemli özelliklerle bezenmiş kimseler tercih edilmelidir. |
04.10.2022 |
Yalana ruhsat verilen yerler de vardır elbette. Hz. Peygamber (s), insanların pervanenin ateşe kendisini atması gibi, insanların yalan deryası içine kendilerini atmalarına bir anlama veremez. O, yalan söylemeye izin verilen yerleri belirterek başka yanlışlıkların yapılmasına müsaade etmez. İkazlarında ise, fert ve toplumun maslahatını düşünerek, cemiyet faydasını esas alır.
Aile kurumunun sarsılmaması, gönül kırılmalarına sebep olunmasın diye erkeğin, hanımına yalan söylemesi de bunlardandır. Ancak burada şunu belirtmek gerekir ki, eşlerin birbirlerini aldatma, meşru olmayan nikâh dışı ilişkileri gibi İslâm’ın emir ve yasaklarını çiğneyen hususlarda yalana asla yer yoktur, olamaz da. Savaş halinde, harbi kazanmak amacıyla yalan söylenmesine izin verilmiştir. Bir de son olarak iki dargın Müslüman arasındaki soğukluk ve iletişimsizliği gidermek için hakikat dışı ifadelerde bulunabilir. |
03.10.2022 |
Öğrenciler, hocalarına karşı lakayt iken, hocalar da öğrencilerle yeterince ilgilenmemektedir. Öğrenci hocasıyla resmî münasebeti sona erince, bir daha hocasına arama, hal-hatır sorma girişiminde bulunmamakta, hocasını tamamen unutmak istemektedir. Tersi durumlar da söz konusudur. Yıllar geçtikten sonra hocasını arayıp fakültesini ziyaret edenler olduğu gibi, kendisine nice emekleri geçen üstadının adını bile zikretmekten kaçınanlar vardır.
Bir diğer üzücü durum ise, öğrencinin hocası hakkında, hatta bilimsel yetersizliği açısından kınanacak kırıcı ifadelerde bulunmasıdır. Hakikatte, herkes kendi işini en güzel şekilde yapmalıdır. Yapmayan bunun diyetini ödemekle karşı karşıya kalacaktır.
Her şeye rağmen, hocalara saygı, ancak onlarla irtibatı sürdürmekle mümkün olacaktır. Eğitim aldığı zamanlarda öğrenci, hocasına onu üzecek bir saygısızlık ve hürmetsizlikte bulunmamalıdır. Zira aksi tavırlar ve davranışlar ağır yürek sızılarına yol açmaktadır. |
02.10.2022 |
Medeniyet denen değer ve kültürler manzumesinin ortay çıkışı, sadece kitap, sanat ve mimariyle gerçekleşmez. Medeniyet değerlerinin nesiller arasında geçişi, her şeyden önce insan vasıtasıyla mümkündür. Bu intikali yapacak en önemli unsur, bizatihi ferttir, cemiyettir.
Dolayısıyla değerler ve kültürlerin aktarımı, yine aileyle başlayan bir süreç içerisinde hayat bulacaktır. Anne-baba, çocuklar, kardeşler, hala, teyze, amca, dayı, onların çocukları, çocuklarının çocukları, intikalin kilometre taşları ve yol işaretleridir. Aslında tüm söylenenleri zâid kılan ilahî kelâmında Yüce Mevlâ’mız, bu hususta bizi ikaz etmektedir:
|
30.09.2022 |
İnsanlar, iyi bir gelire sahip iseler, sağlıkları yerindeyse, çoluk çocukları varsa, evleri ve arabaları varsa, kendi çekirdek ailesinin dışındaki yakınlarıyla irtibatlarını koparıyorlar.
Yakın akraba, komşu, dost ve arkadaşlarıyla ilişkisini koparan insanımız, yalnızlaşma ve yabancılaşma halini yaşamaya başlıyor. Akabinde ruhî bunalım ve depresyonların içerisinde kendisini buluyor. Bunun neticesinde psikolog ve psikiyatristlerin kapılarını aşındırmaya başlıyor. İlaç ve anti - depresan kullanımları, onun içinde bulunduğu sıkıntılara derman olmuyor. Zira o, bereket kapıları olan, tüm irtibat yollarını tıkamıştır. Nefes alacak boruları ve bacaları kapatmıştır. Onun için Efendimiz formülü bize bildirmektedir:
“Ey insanlar! Birbirinize selâm verin, sıla-i rahim yapın, yemek yedirin! Geceleyin insanlar uyurken namaz kılın ki selâmetle Cennete giresiniz.” (Tirmizi). |
29.09.2022 |
İnsanların muhtaç durumlarda borçlanmaları elbette bir zorunluluktur. Ancak borçlu kimse, iyi niyetli bir kimse değilse, Allah’ın buyruklarına aykırı bir şekilde ödünç aldıklarını geri önemedikçe rıza-i Bârî’nin desteğinden yoksun kalacaktır.
Ödeme niyetiyle aldığı borcun ödemesinin sıkıntısı ve tedirginliğini yaşayanlara ise, el-Vehhab’ı yanında bulacaktır. O ki, karşılıksız bağışı çok olan, nimetlerini sınırsız bir şekilde bahşeden, bütün mümin veya kâfir demeden tüm yaratılmışlara inayetinden mahrum bırakmayan en büyük İhsan Sahibi’dir. Yine O, herkesin kendisine muhtaç olduğu, sonsuz zengin, mâlik olduklarıyla kâmil olan ihtiyacı olmayan Yüce Kudret’tir.
Kötü niyetlerle hareket edip şer amellerin peşinde koşan kimse, hayırlı ve güzel insanlardan aldığı borçla, emanete ihanetin en kötü örneklerini verir. Ödünç aldıklarını aldatarak onların çok “saf” olduğu gibi düşünecek kadar “zavallı, ahmak” duruma düştüğünün farkında değildir. |
28.09.2022 |
Randevularda insanları bekletmek, arkadaşlık hakkı olduğu kadar kul hakkı kapsamına girmektedir. Böyle bir durumla karşılaşan, muhatap olduğu hali, bir başkasına yapma hakkını da kendisinde görme yanlışlığına düşebilir. Dolayısıyla bu menfi davranış daha da yaygınlık kazanma riskini taşımaktadır.
Telefon, mail ve mektuplara cevap alamamak, görüşme talebinde bulunanın zihninde “benimle görüşmek istemiyor, artık onu aramamalıyım, hatta telefon kayıtlarımdan silmeliyim” gibi evhamlara neden olabilir.
Münafıklığın tanımını Hz. Peygamber (s), yüzlerce yıl önce yapmıştır. Ümmetini de bu konuda uyarmıştır:
“Münafığın alameti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman yerine getirmez ve ona güvenildiği zaman hıyanet eder.” (Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai/Camius-Sağir, İmam Suyuti, H. No: 25)
Hatta bu hadise Müslim, şu ürkütücü ifadeleri de ilave etmektedir:
“Oruç tutup, namaz kılar ve Müslüman olduğunu iddia etse bile” (Cem’ul-Fevaid: H. N: 8099). |
27.09.2022 |
Hz. Peygamber’in (s), Muaz b. Cebel’e yaptığı nasihatler, gerçekten her birisi birer hayat rehberi olacak niteliktedir. Bu nasihatler, Allah’tan korkmak ve sakınmakla başlar ve vad edilenin yerine getirileceği bildirisi ile devam eder. Herkese selam vermek erdemli bir davranıştır. İyi, hayırlı eylemlerde bulunmak, öksüz ve yetimlere merhamet etmek, tatlı sözlü olmak, Kur’ân’ı okuyup anlamak Müslümanın vasıflarındandır.
Ahiret severek onun hesabından çekinmemek, doğruyu yalanlamak, günahkâra itaat etmek, adaletli yöneticiye isyan etmek ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak Müslümanın kesinlikle yapmaması gerekenlerdir. |
25.09.2022 |
Hastalık, zor ve çetin zamanlar, imtihan anlarıdır. Bu imtihanların altında insan, destek ve yardımlara en çok muhtaç olduğu dönemlerdir. Ne büyük nimete sahibiz ki, Yaratan’a inanıyor ve O’nun kulluğuyla şeref duyuyoruz. Âlemlerin Rabb’i, kimsesizlerin kimsesi, hiçbir güç ve kudretin yapamadığı yardım ve desteği verendir. O, gerçek yol arkadaşı ve gerçek dosttur (er-Refîk). O öyle bir dosttur ki, kolaylaştırır, hayırla muamele eder, yumuşaklığı ve merhameti sınırsızdır. Kullarına hayrı ve iyiliği dağıtırken, bir beklenti içinde olmaz. Yine O Allah, öyle bir dosttur ki, gücenmez, üzülmez, terk etmez, aceleci değildir, İyilik karşısında mükâfatları sınırsız ve sürekli verendir. Kötülükler karşısında En Büyük Sabır Sahibi (es-Sabûr) olarak, “dostlarını” bağışlayan ve affedendir.
Nihayetinde Hakk Teâlâ, bizleri nasıl insan olacağını anlatan bir mürebbi, terbiye edendir. (Rabb). İnsanın ne kadar olumsuzlukları var ise, onu Yaratan ise tüm bu olumsuzluklardan müstağnidir. |
24.09.2022 |
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 ... 48 |