Bilginin, sıhhati araştırılmadan kabul edildiği takdirde provokasyon ve kışkırtma aşaması başlar. Suç ve suçlu karışır. İtham, iftira ve yalan üzerine kurgulanan senaryolar, gerçek vesikalar (!) haline dönüştürülür. Suç ve suçludan ziyade, onların taraftarları ve ‘dâi’leri (propagandistleri) uzman ve otorite olarak sunulur. Artık yanlış ve şer hadise unutulmuş, onun yerini provokatörlerin elini düşmüş, zihinleri onlara odaklanmış kitleler/sürüler almıştır.
Hata ve suçun taraftarı olmaz. Zira suç, adaletle tartılır, belirlenir ve hükmü verilir. Âdil bir sorgulama ve yargılama, adaletin varlığının ispatıdır. Yani suçun vasfı ve cezası kişiden kişiye değişmez. Kendisine yakın olanların yaptığını suç ve kötülük kapsamında görmemek, ancak başkası tarafından yapılan aynı eylemlerin şiddetle cezalandırılmasını talep etmek, tutarsızlık ve aymazlığın göstergesidir. Adaletin tarafı ve yandaşı olmaz. Olayların faillerinin kimliğinden ziyade, gerçekleştirdikleri şer fiillerin hukuk terazisiyle tartılması gerekir. |