Güzel ahlâk, Kotku nezdinde, yetmiş kadar erdeminin ortaya çıkmasını sağlar. Bu erdemler, nihayetinde Allah’a ulaştıran ve O’nu bilmeye yarayan ilme ulaştıracaktır. Allah’ı bilebilmek için öncelikle insanın kendisini bilmesi gereklidir. Kendi zaaflarını ve eksikliklerini gören ve bunun farkına varan insan, nasıl ve niçin yaratıldığını hatırlayacak ve âdemoğlu’nun topraktan başlayarak var kılınma sebebinin inceliklerinin farkına varacaktır. |
09.01.2023 |
Mehmed Zâhid Efendi’nin ahlâkla ilgili çalışmaları, tüm külliyatı içinde önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle Tasavvufî Ahlâk adlı eseri, bu açıdan öne çıkmaktadır. Beş cilt olarak kaleme alınan bu eser, Kotku’nun ahlâk ve erdemleri konu edinmesi yönüyle öne çıkan bu eseri, ele aldığı konu ve meseleleri öz bir biçimde tespit ederek hayatın içinden çözümler sunan bir çalışmadır. |
08.01.2023 |
Çıkarların mekân bulduğu dünya hayatını, “ahiretin tarlası” olarak düşünmek ve gereğinden fazla yüceltememek gerekmektedir. Dünyayı tercih edenin, ahirette kısmeti ve nasibi bulunmamaktadır. Rahman’dan dünyada güzellik ve ahirette güzellik talep edilip öte dünyanın ateşinden sakınmak gerekir.
“İnsanlara kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden aşırı sevgiyle bağlanılan şeyler çok süslü gösterilmiştir. Hâlbuki bunlar dünya hayatının geçici faydalarını sağlayan şeylerdir. Oysa varılacak yerin (ebedî hayatın) bütün güzellikleri Allah katındadır.” (Âl-i İmran, 14)
Allah'ın izni olmadıkça hiçbir kimseye ölmek yoktur. (Ölüm) belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya menfaatini dilerse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız.” (Âl-i İmran, 145) |
31.10.2022 |
Davranışlarımızı belirleyen şayet haz ve hevalar olsaydı, gökler ve yer arasında bulunan varlık âlemi fesâda uğrar, karmaşa ve kaosun tüm halleri yaşanırdı. Haddi aşanların sapkın tavırları, geçmişte olduğu gibi, insanların yoldan çıkaran heva ve heveslerinden beslenirler.
Nefsin arzuları, o kadar ürkütücüdür ki, zulmün her türünü yaşatabilir, adaletin dengeli terazisi, tüm ihtirasların üzerinde hikmetli duruşunu sergiler.
“De ki: Allah’ın dışında taptığınız şeylere tapmak bana yasak edildi. De ki: Ben sizin hevâlarınıza uymam, aksi hâlde sapıtırım da hidayete erenlerden olamam.” (En’âm, 56) |
30.10.2022 |
Cömertlik, sadece para ve madde ile gerçekleşen bir erdem değildir. İnsanın, kendi sırasını ve hakkını başkasına tercih etmesi de bu anlamda bir cömertliktir. Trafikte yol verme konusunda katı davranmak, bir cimrilik göstergesidir. Ancak gerek yaya olarak bulunanlara, gerekse başkalarının haklarına sonuna kadar saygı göstermek, bir cömertlik göstergesidir. Bu cömertlik, insanın vaktinden yaptığı infaktır, fedakârlıktır. Fırsatçılık yaparak, hak etmediği halde yolculukta bencilliğin esaretine girenler, “verebilme, başkasını tercih etme” erdeminden nasipsiz olanlardır.
Cimri, sadece başkalarına vermeyen değildir. Aynı zamanda kendisi için de harcamayandır. Daha da ötesi cimri, başkalarına da bu özelliğini emir ve tavsiye ederek zorlar. Hakikatte vermek, daha çok vermek ve herkese vermek gerekir. Karşılık beklemeden, her kazanılanda muhtacın hakkı olduğu bilinciyle infak etmek asıldır. |
28.10.2022 |
Konuşmaya başlamadan önce selamın verilmesi gerekir. Selam vermeden önce yemek davetinin yapılması uygun bir yaklaşım tarzı değildir. Selamda ölçü, binekte olanın yürüyene, yürüyenin oturana, az sayıda olan grubun çok sayıdaki gruba, küçüklerin büyüklere selam vermesidir.
Bir yere girildiğinde, selam vermek adeta orada bulunanlara ödenmesi gereken bir borç gibidir. Ayrılırken selam vermenin bereketi, yapılacak hayırlı işlere ortak olmak kadar çoktur.
Selam vermemek, cimrilikle eşdeğer kabul edilir. Onun için Peygamberimiz, selamın yayılmasını, açların duyurulması, sıla-i rahimde bulunmasını, gece herkes uykudayken namaz kılınmasını cennete açılan kapıların anahtarı olarak görmektedir.
Allah katında derecesi yüksek olan kimse, muhatabından önce selam verme çabası içine girer. Müslüman kardeşine selam vermek, yanına gelince ona yer göstermek ve hoşlandığı isimle hitap etmek aradaki muhabbeti ve sevgiyi artırır. |
27.10.2022 |
Davete icabet etmek, İslâm’ın emirlerinden biridir. Ziyafete çağrıldığında ona katılmak gerekir. Bu yemek, bir düğün yemeği veya başka bir ziyafet olabilir. Yemeği mutlaka yemek zorunda değildir. Dilerse yer, dilerse de yemez. Ancak davete icabet etmiş olur. Hak ve hukuku yerine getirerek mesuliyetten kurtulur.
Davete icabet etmemek, Allah ve Resul’ünün emirlerine aykırı bir davranışı gösterir. Diğer taraftan çağrılmayan bir davete veya ziyafete katılmak da “hırsız olarak girmiş ve çapulcu olarak çıkmış” bir izlenim doğurur. |
25.10.2022 |
Artık bir çok cenaze merasiminde, yani insanlara yapılacak son görevlerde bile, kırgınlık ve küslükler öne çıkmakta, inatlaşmalar sonucunda birbirleriyle irtibatı kesen akraba ve dostlar, cenaze törenlerinde dahi bir araya gelememektedir.
Son ayrılışta dahi cenazeye katılma konusunda hiçbir gayret sarf etmemek insanlarımızın sekülerleşme/dünyevileşme cenderesine kısıldığını göstermektedir.
Cenaze namazının kılınışından toprağa verilmesine kadar cenaze ortamında bulunmanın ecri yüksektir. Mevtaya yapılan son görevde bulunmanın mükâfatını, Hz. Peygamber (s) şöyle bildirmektedir:
“Kim, sevabına inanarak, karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek bir Müslüman cenazesi ile birlikte gider ve namazı kılınıp gömülünceye kadar beklerse, her biri Uhud dağı kadar olan iki kîrât sevapla döner. Kim de cenaze namazını kılar, defnolunmadan önce ayrılırsa bir kîrât sevapla döner. ” (Buhârî, İmân 35, (I,17); Müslim, Cenâiz 56, (I,653-654) |
24.10.2022 |
Gönül kırmak veya yıkmak kolaydır, önemli olan gönülleri inşa ederek yeni nesillerin hakikat âleminin nefesinden beslenmelerine fırsat vermektir. Mümin, kardeşinin imarında bir bütünün diğer yarısıdır. Dolayısıyla Müslüman, kardeşinin kalp incinmesine sebep olacak, tüm hallerin giderilmesi için, her türlü çabayı sarf etmelidir.
“Yanında ok varken mescitlerimize veya çarşı-pazarımıza uğrayan kimse, Müslümanlardan herhangi birine onlardan bir zarar gelmemesi için, okunun ucunun demirlerini eliyle tutsun.” (Buhârî, Salât 66, Fiten 7; Müslim, Birr 120-124)
Müminler, birbiriyle öyle kenetlenmiştir ki, bırakın onun gönlünü kırmayı, onu incitme ihtimali olan tüm hallerden bütünüyle uzak durulmalıdır. Bir organın hastalığı ve acısı, diğer organlara ve nihayetinde tüm vücuda ıstırap verir. Birbirimize merhamet ve hürmet etmeliyiz ki, Yaratan da bizlerden rahmetini esirgemesin. |
18.10.2022 |
İslâm kültüründe, mümin Yaratan’ın emir ve yasaklarına muhataptır. “Bedenim bana aittir, istediğimi yaparım.” anlayışı, fıtrî/tabiî bir yaklaşım değildir. İnsan gibi, insanın bedeni de kutsaldır, mukaddestir. Yaratan’ın yarattığı için insan değerlidir, saygıya layıktır. Bu sebeple Mevlâ, meleklere, Âdem için “itaat secdesi”ni emretmiştir.
Şu halde insan, uzuvlarını dahi dilediği gibi kullanamaz, keyfi tasarrufta bulunamaz, hâsılı zarar veremez. Bedeni üzerinde insanın sonsuz bir özgürlüğü yoktur. Organ(ları)ına zarar veremez, onları bir başkasına satamaz, kişinin bir başkasının da bedeni üzerinde böyle bir tasarrufta bulunma hakkı ve özgürlüğü bulunmamaktadır. Çünkü bedenin de, sahibi üzerinde hakları bulunmaktadır. Dolayısıyla insan, içki, uyuşturucu, zararlı ilaçlar, içecekler ve gıdalar alamaz ve kullanamaz. Kumar gibi kendisini ve ailesinin akıl, ruh ve beden sağlığını etkileyecek alışkanlıklar edinemez. |
17.10.2022 |
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 ... 48 |