Nebevî ahlâk bize boş ve faydasız kelam etmektense sükût etmeyi daha faydalı olarak öğretir. Midesinin, edep yerinin ve dilinin şerrinden korunan kimse, hakikatte birçok kötülükten sakınmış olmaktadır.
Sözünün fazlasını tutana ve malının fazlasını dağıtana müjdeler olsun. Hayır olmayan yerde, yani şerli işlerde dili tutmak gerekir. Aksi takdirde şeytanla yol arkadaşlığa başlar.
Ölü gibi dili tutmak, kişinin yararınadır. Zira söylenen sözlerin gizli ve açık şahitleri, iki âlemde şehadet edeceklerdir. Gereksiz yere lüzumsuz konuşmak ve soru sormak, helak olmuş insan ve kavimlerin özelliğidir. Sükût ve sükûnet, faziletli toplumların sıfatlarındandır. Konuştuğu zaman mü’min faydalı ve doğru olanı söyler. Fahiş, açık ve çirkin sözleri konuşmak, Hakk Teâlâ’nın sevmediği hallerdir. Onun için Hz. Peygamber (s) mü’mini tarif ederken, erdemlere vurgu yapmaktadır. |
09.01.2020 |
Sükutla hikmet ve hakikat ortaya çıkar. Ârifin zihni, akla geleni konuşmaz. Câhil ise, bilip bilmediği her şeyi bilgin gibi konuşur ve anlatır. Düşünen akıl, söz ve kelama ayar verir. Dingin hikmet ise, ona bilgelik kazandırır. Konuşmayan kalbe gelince, o da irfan saçar.
Kelâmın değerini âlim ve âkil bilir. Suskunluğun kıymeti ise, arifler meclisinde ehlince anlaşılır.
Sükûnet, vakti bereketlendirir. Çok ve boş konuşma, zamanı israf eder. Bilgi ve hikmet onunla zayi olur. Onun için demişlerdi ki: “Susmak aklın süsü ve cehaletin örtüsüdür.”
Konuşan, ilim ve irfan derecesini gösterir. Sükûnet mahfilinin eri ise, tefekkür âlemine sığınır; ilimle birlikte ilham, sezgi ve vicdan onunla beraber olur, olgunlaştırır. |
05.01.2020 |
Az konuşmak ve çok dinlemek âriflerin geleneğidir. Susmak sınırları bilmektir, yani kendini bilmektir. Kendini bilen, Hakk’ı bilir ve dolayısıyla hakikati bilme yolunda mesafe alır. Susmak, pasif kalmak, edilgen olmak değildir. Çok konuşmakla, susmanın asaletine ulaşılamaz. Sesli ve bağırarak konuşmak, cesaretin işareti değildir. Bilakis korkaklık ve sinikliğin alameti olarak söylenebilir.
Cesaret sahibi kimse, az konuşur, çok iş üretir. Sözden ziyade yaptıkları onu anlatır. Zira dilini tutan kazançlıdır ve kurtulur. Selamet ve dinginlik, sükutun kardeşidir.
Susmak, hikmet dilini konuşmaktır. Dilini tutan hikmet insanı, güzel ahlâkın numunesi haline gelir. Dilini tutan, şeytan ve dostlarını mağlup eder. Eline, diline ve beline sahip olan iffet insanı, kâmil ve âriflerin yoldaşlığına talip olduğunu beyan etmektedir. |
26.12.2019 |
Gönül Sultanı Mevlânâ, dostlarına karşı her dâim büyük vefâ ve sadakat içinde olmuştur. Onun için, ‘sevgide çekilen cefâda binlerce vefâ var’dır.
Hz. Mevlânâ, vefâsız gönülleri anlatmak için akıl sahibi olmayan hayvanlar üzerinden bir temsil kullanır. Ona göre, köpekler bile serserilik ederek, kaldıkları evlerden ayrılıp bağlarını kopardıklarında mahalledeki diğer köpeklerin vefâ dersi verip uyardıklarını ifade eder. Pir de ikaz eder: Fayda gördüğün kapıya bağlan, nimet verdiğinden dolayı Hakk’ı gözeterek o kapıdan bağını kesme. O hayat kapısının vefâ bekçisi ol. Unutma ki vefâsız serseri köpeği, mahallenin ehlileştirilmiş köpekleri ısırmadan bırakmazlar. |
19.12.2019 |
Kitap sudur, katıktır, uygarlıktır, teknolojidir. Uygarlıklar onunla inşa olunur. Bilgi, kitap ve kütüphaneyle geleceğe taşınır. Bedenler geçicidir, ancak kitaplar ve kütüphaneler varlık âlemi olduğu müddetçe yok olmazlar. Çünkü onlar insanlığın hafıza kayıtlarıdır.
Bilgi ve düşünce, kütüphanelerde fidan verir. Kitaplar, zihinlere filiz attıkça, özgünlük ve özgürlük çoğalır. Akılları hapseden dogmatizm ve fanatizmin nefesi kesilir, yaşama ortamı bulamaz.
Yönetenler, kitapla hakikatten ayrılmaz. Yönetilenler, kütüphanelerle erdem ve değerin kıymetini idrak edip anlarlar. Cehalet ve bağnazlık, kitap ve kütüphanelere yaklaşamaz. Zira kitaplar, hürriyet ve mutluluğun tarifini verir; zihinleri özgürlüğün nefesiyle beslerler. |
13.12.2019 |
Dostların vefası bir başkadır. Onlar aralarında ummanlar olsa bile, mesafeleri yok eden vefakâr ahbaplardır. Yıllar geçse bile, sevgi ve muhabbetin azalmadığı dostluklar vefanın numuneleridir.
Aranmayı beklemeyen arkadaş ve dostlar (çünkü kendileri arar), yıllarca birbirlerini görmeseler dahi, sevgilerinden hiçbir şey kaybetmezler. Birbirlerini görmedikleri zaman, yakın aile bireylerinden birisinin hasretinin olduğu gibi, gurbet hayatı yaşarlar.
Vefa, sadakat gerektirir. Zor ve güç anları, vefanın test zamanlarıdır. Tıpkı Hz. Mevlânâ’nın Tebrizli Şems’le yaptığı gibi, konuşmak ve hasbihal etmek, vefakâr dostlar için doyumsuz anlardır. Bu mutluluk zamanları, susulmadan muhabbetin koyulaştığı bereket vakitleridir. |
08.12.2019 |
Kadı Burhaneddin, isabetli tedbirler alarak engin bilgisiyle savaş alanındaki cesaret ve kahramanlığıyla halkının ve ordusunun sevgisini kazanmıştır. Bununla birlikte o, siyaset ve ahlâka önem veren bir Sultan olarak, vefa, arkadaşlık ve dostluğun en büyük güç olduğunun da farkındaydı.
Erdemli siyasetin şartlarını yerine getiren Kadı Burhaneddin, kılıcının kesiciliği (adalet) ile kaleminin (şeriat) üstünlüğünü birleştirdi. Devletin gücünü, din ve şeriatın şerefiyle bir araya getirip ülkeyi, erdemli ve mutlu bir hale dönüştürdü.
Kadı Burhaneddin, adalet ve iyilik erdemleriyle süslenmiş bir hükümdarı, din ve devlet işlerinin yürütülmesi için bir zorunluluk olarak görür. Onun için başkan, yanlışlık, beceriksizlik ve kusurdan kendini kurtarmalıdır. Hakiki başkan, iyi, kötü, eğri, doğru arasında insaf ölçülerine göre ayrım yapmalıdır. |
02.12.2019 |
Savaşçı, stratejist, yönetici, şair, müderris, âlim, hükümdar olan Sultan Kadı Burhaneddin, çok iyi at biner, ok atar ve kılıç kullanır. Savaşlarda yol arkadaşlarıyla birlikte, cesur ve akıllıca hamlelerde bulunarak beylikleri birlik altında toplamaya çalışmış biridir.
Otuz yedi yaşında kendi devleti olan Kadı Burhaneddin Devleti’ni (1382-1398) kuran Sivas Sultanı, Erzurum’dan Konya’ya kadar olan bölgede hüküm sürerken, Kayseri, Amasya, Tokat, Turhal ve çevrelerini egemenliği altında toplamıştır. Osmanlı’yla bir defa karşılaşan Kadı Burhaneddin, galibiyetiyle gücünü pekiştirmiştir. I. Murad’ın Sırplara karşı Avrupa seferine çıktığında, Moğol ve Türkmen emirlerin Osmanlı’yı arkadan vurma teklifini Müslümanlara zarar verir diye reddetmiştir. |
29.11.2019 |
slâm ve Müslümanları iyi analiz ettiği söylenebilen bu Batılıya göre, İslâm dini birlik, yani tevhid dinidir. Kendileri emperyalist devletler için, en büyük risk bu birliğin gerçekleşmesidir. Ona göre, yüksek çıkarları için en tehlike adet ise, Hac adeti, yani ibadetidir. Çünkü ibadet sebebiyle yılda en az bir araya gelmektedirler. Bunun önüne geçilmesi için her türlü tedbir alınması ve planın devreye sokulması gerekmektedir.
Erbakan’ın bu mektubu ve adı geçen konferansta konuşulanlara bakıldığında, İslâm dünyasında ve özelde Türkiye’de yaşananları bir de olgu üzerinden ele almak gerekmektedir. Arakan’dan Kuzey Afrika’ya kadar bütün İslâm coğrafyası kaos ve savaşın acısını yaşamaktadır.
‘Arap Baharı’ adı altında emperyalist planların nasıl İslâm dünyasını kan ve savaş alanına dönüştürüp işgal edilmesi ve bunun sonucunda başta petrol ve doğal gaz kaynaklarının Batılılara/çok uluslu şirketler kanalıyla el konulmasını Müslüman aklı yeniden düşünmeli ve analiz etmelidir. |
28.11.2019 |
1 ... ![]() ![]() |