Akım olarak feminizm, aydınlanma asrı denen on yedinci yüzyılda iddialarını seslendirmeye başlar. Fransız filozoflar ve kadın entelektüeller, kadının sosyal ve siyasal haklarının savunuculuğuna soyunarak ‘erkekle eşit olması’ gerektiği tezini sürekli olarak güçlü bir şekilde işlemeye çalışırlar. Ancak bu hareket, basit bir kadın hakları konusu olarak sınırlı kalmayacaktır.
Zaman içerisinde farklı ideolojiler, siyasî kanaatler ve kitle örgütleri, feminizm üzerinden seslerini duyurmaya çalışırlar. Bir bakıma, ‘kadın ve hakları’ konusu, araçsallaştırılarak siyasal ve cinsiyet tercihleri marjinal gurupların elinde, bir manivelaya dönüşme riskine karşı koyamaz. |
30.06.2020 |
Ayasofya Camisi’nde akan sebiller, medeniyet ilim, hikmet ve irfan pınarlarının kesilmediğini gösterir. Sıbyanlara ve gençlere birikimini ve bereketini coşkun bir şekilde akıtır. Akan temiz ve berrak sular, gönülleri ve ruhları arındırır.
Ayasofya bir peygamberler mekanıdır adeta. İbrahim Peygamber’in sofrasından çıkmışçasına, aşevinden yemekler pişer, kaynar ve lezzetini bulur. Nuh’un gemisinden dağıtılan aşurenin ikramı, yine bu ulu camide gerçekleşir. Musa, Nil’in bereketli sularını onun sebillerine taşır. Yeryüzünün en güzel sütunlarını, Süleyman, cinlerine taşıtır. Davud, elleriyle yaptığı işlemeli demir işlerini kapılarına takar. Yusuf, bu yüce mabedin gelir ve giderini vakfiyesine uygun bir şekilde harcamasının planını yapar. İsa, Ayasofya’da bilgelik sırrını açıklayarak ruhları diriltir. Son Peygamber Hz. Muhammed (s), yaklaşık dokuz asır önceden atası İbrahim’in getirdiği iki dinin temsilcilerine ibadet mahalli olan mabedin bulunduğu şehrin fethini müjdeler. |
23.06.2020 |
17.06.2020 |
Kutsal Bilgelik (İlahî Hikmet) anlamına gelen Ayasofya’nın, Hz. İsa’dan üç asır sonra birinci inşası gerçekleşir. Aslında bu ulu mabet, tarihte aynı yere üç defa inşa edilen ender yapılardan biridir. Bugünkü Ayasofya ise, Üçüncü Ayasofya olarak bilinmektedir.
İsyanlar, ayaklanmalar, işgaller, depremler ve yangınlar nazlı bir azize/gelin olan Ayasofya’nın tarihini etkiler. Birinci ve İkinci Ayasofya’dan kalıntılarla birlikte Hikmet Mabedi, günümüze kadar gelebilmiştir. Zaman zaman çöken, yıkılan ve hasar gören büyük kubbe, Mimar Sinan’la huzur ve güvene kavuşur. Artık zarar görmekten müstağni bir hale gelir. Bizanslıların, ‘meleklerin taşıdığına’ inandığı Ayasofya’nın geniş kubbesi, Sinan’ın istinat duvarlarıyla teminat altına alınır. |
16.06.2020 |
Fetih, Peygamber’in anlattığı kutlu ‘sadık’ rüyadır. Hendek’te vurulan balyoz, önce Kisra’nın sonra da Bizans’ın sütunlarını yerle bir eder ve büyük fethin muştusu ulaşır. İbrahim’in dini üzere Ehl-i Kitap Bizans, şirkin ve putların ülkesi kadim İran’ı yenerek Mekke’nin fethini müjdeler. Tevhidin ruhu, pagan ülkesini yerle bir ederek, aşkullah’ın gücünü gösterir.
Fetihler, tevhidin gücünü sağlamlaştıran ve ayakta tutan ana sütunlardır. Bu sütunlar, yok edici zâlimlere, saraylarına ve ordularına karşı, vahdetin sembolleridir. Hakkın ve bâtılın sınırları, fetihle tespit edilir. Bundan dolayı fetih, hakikatin terazisidir. Bâtılın, fetih diyarında hükmü yoktur. |
10.06.2020 |
O sandık, alelade bir sıradan bir sandık değildi. Babaannemin sandığının içinde sevginin, aşkın, merhametin, şefkatin, tahammülün, sabrın tohumları vardı. Ve bunlar, o sandığın içerisine sinmişti.
Babaannemin sandığı, bizlere huzur, mutluluk ve erdemi taşıdı. Dosdoğru yolu, hakikati söylemeyi, haram yememeyi, kötü alışkanlıklar edinmemeyi, başkasının malına, canına ve namusuna tasallutta bulunmamayı gösterdi.
Sandığı ve içindekileri, sıradan yiyecekler olarak görmek doğru değil, o yiyecekler, aslında sevginin, mutlu, sevecen, haramdan uzak, helal ile beslenen bir ailenin saadet kutusuydu. O saadet kutusundan, bizlere ve çevremize erdem ve faziletin güzel kokuları yayıldı. Ve o rayihalar cesaretin, atılım içerisinde olmanın ve eylemde bulunmanın formüllerini bize ulaştırdı. Böylece mutluluğun saçıldığı sandık, bir mekân olarak zihnimizde ve kalbimizde yer etti. |
08.06.2020 |
Benim katılamadığım o gün, Halam’ın anlattığına göre, bereket ve rahmet yağar. Sanki o gün, Babaannem’in tıpkı Hz. Mevlânâ’nın ölümü tasvir ettiği (Şeb-i Aruz/Düğün Gecesi) gibi düğünü vardır, düğün yemeği kazanlarda pişer, Yunak’ta merkezde (çarşıda) uygun olan ne kadar insan varsa, bilinen bir taksicinin vesilesiyle bu bereket sofrasına icabet eder.
Allah’ım ne güzel bir gündür, paylaşan, veren, dağıtan, bölüşen Babaannem, Hakk’a yürüdükten sonra da, Rabbu’l-aleminin izniyle bu güzel hasletini devam ettirir. Bununla birlikte bıraktıkları, hizmet eden kimselerin de ücretlerini karşılar… Bereket, ihlas, samimiyet, ikram, hizmet, infak ve dirayet, işte Babaannemi özetleyen bunlardı… Allah onların mekanını cennet etsin, Hakk Teâlâ onlardan razı olsun o güzel insanlardan… |
08.06.2020 |
Babaannem memleketin yaşlı ve eşleri olmayan fakir kadınlarını da gözetir. Her perşembe ona gelirler, o da onlar bir şey istemeden onların halini anlardı. Babaannem hepsine ikramlarda bulunur, evde bulunanlardan paketler yapardı. Daha çok bu ikramlar, cuma akşamları olurdu. Babaannem de beraber uzun yıllar oturan Annem de, daha sonraları benzer şekilde aynı bu güzel geleneği devam ettirdi.
Cesur, dirayetli, heybetli bir Anadolu kadını olarak Babaannem, çocuklarına, ailesine katkıda bulunmuş, onları dürüst, düzenli bir fert olmak üzere yetiştirmiş, onların helal rızık ve helal yiyecek almasına önem vermiştir; üst başına itina göstermiş, temiz yaşamalarını ve düzenli hayat sürmeleri konusunda uyarmıştır. |
07.06.2020 |
ac esnasında, Konya müftüsü, kafilesiyle yaptığı toplantıda ‘içinizde çocuklarının düğününde davul zurna çaldırmayan kimse var mı?’ diye sorar. Babaannem, el kaldırıp ‘altı çocuğumu evlendirdim. Hiçbirisinin düğününde davul zurna çaldırmadım’ der. Bunun üzerine müftü efendi Babaannem ve Dedem’i yanına çağırır. İsimlerini sorar. Babaannem, isminin Fatma, Dedem ise, Ali olduğunu söylediğinde, Hoca Efendi, ‘işte, Hz. Ali ve Hz. Fatma’nın kurduğu bir aile gibi’ diyerek onları ideal bir çift olarak topluluğun önünde över.
Babaannem’in anlattığına göre, ömrü boyunca kızlığından beri hiç namazına bırakmaz, her dâim vaktinde kılar. “Herhalde kazaya kalmış namazım yoktur” diye anlatır çocuklarına. |
07.06.2020 |
Babaanneme bakıldığı zaman, o günün kadını çilekeştir. Necmiye Hala’mın anlattığına göre, bir kazan peynir suyu kaynatır, onu bir kilo çökelek elde için yapardı. Akşama kadar hiç durmadan çalışır. İşi bittiği zaman, evlerin içinde çeşme olmadığından dolayı, yakındaki elle kazılmış olan, duvarları taşlarla örülü kuyudan su çekmeye giderlerdi. Yani kadınlar, boş buldukları vakitleri de, su çekmek için kullanırlardı.
Diz problemi olduğu için Babaannem, yürümekte zorluk çekerdi. Değişik hastalıkları vardı, ama genel olarak sağlıklıydı. Astımı onunla birlikte ömrü boyunca devam etti. |
06.06.2020 |
1 ... 17 18 19 20 21 22 23 24 25 ... 48 |