Çobanlık yaptığı dönemle ilgili hatıralarını çocuklarına anlatan İsmail Amca, karlı bir kış gününden bahseder. O gün hayvanları, ilçenin en büyük dağı Bayatkulu’ya götürür. Geceyi koyunlarıyla orada geçiren İsmail, sabah bir sürpriz beklemektedir. Sabah uyandığında o kadar kar yağmıştır ki, içine girdiği kepeneğin (çobanların, soğuktan, yağmurdan korunmak için omuzlarına aldıkları, keçeden yapılmış, dikişsiz ve kolsuz üstlük) üzerine bir metre kar yağar. Sadece nefes alacak kadar bir kanal oluşur. Binbir güçlükle karın altından çıkar. Genç yaşlarda oluşan romatizma, bel ve diz ağrılarını, İsmail Amca, bu zorlu kışlarda yağan karlara ve yağmurlara bağlar. Ama bundan dolayı bir şikâyette bulunmaz. |
07.02.2021 |
Bu sırada öğleyin bir kısmını yedikleri, ancak kalanını iş bitiminde yiyecekleri azığı, İsmail Amca çobana ikram eder. Oğlunun ‘baba yiyeceğimizin hepsini çobana verdin, biz ne yiyeceğiz’ diye sorduğunda, Boyacı İsmail, ‘herkes nasibini yer’ diyerek tevekkül içinde bir cevap verir. Oğlu, babasının bu tavrına biraz kızar, ancak bir şey söylemez. İsmail Amca, kendi ihtiyacı olduğu halde, yiyeceğini çobana verir. Böylece O, nebevî tavır sergileyerek, kendi ihtiyacı olduğu şeyi, muhtaç bir insana vererek itikafta bulunur.
İsmail Amca, bidonda kalan son su ile ikindi namazı için abdest almak istediğini söyler. Oğlu; ‘İçme suyumuz kalmadı. Birazdan işimiz biter, gider evde kılarız’ der. İsmail Amca: ‘Eve yetişeceğimizin garantisi mi var evlat?’ diyerek oğluna adeta ahirete göç öncesi önemli bir ders verir. Yarım saat sonra ikindi namazını kıldıktan sonra vefat edeceğinden habersiz söylemiştir bu hikmetli sözü... |
07.02.2021 |
Boyacı İsmail, sempatik, yuvarlık yüzlü, başında sürekli bir takke olan munis, temiz, iyi kalpli, candan, samimi ve işinin eri bir insandır. Adeta boyacılığa yeni başlamış genç bir adam gibi, büyük bir zevk ve heyecanla işini severek yapan Boyacı İsmail, ayakkabı boyalayıp parlatırken, âdeta kalpleri de parlatır.
Gelen kirli, çamurlu ve tozlu ayakkabılar, onun için sorun teşkil etmez. Zira Boyacı İsmail, gelen müşterilerine saygısını, ayakkabılarına karşı da gösterir. Öncelikle ayakkabıları her türlü çamur ve tozdan arındırır. Dikdörtgen şeklindeki sert sünger üzerine boya sürmek için kullandığı bir metal vardır. Bir tarafı hafif çapraz kesilmiş geniş ve yassı metal çubukla ayakkabının kenarlarındaki çamur parçalarını temizler. Daha sonra, uzun kıllarla yapılmış fırçaları iki eline alır, hızlı ritmik hareketlerle bir sağa bir sola vurarak temizler. Yine boyaya geçmeden önce, yanlış hatırlamıyorsam badem yağıyla veya başka bir maddeyle ayakkabının üzerinin paklanmasına sıra gelirdi. |
07.02.2021 |
Hacı İsmail, Ahmet Kuddusî, Envâru’l-Âşıkîn, Yunus Emre, Ahmediye ve Muhammediye’yi yine Osmanlıca’sından takip eder. Beyitleri yüksek sesle okur. Akşamları, harlı, sıcak soba başında, yatsı namazından önce (zira namazdan sonra yatar), ev halkına dinin buyruklarını ve hikmetlerini okur, anlatır ve açıklar. Dört kız ve üç erkek çocuğu olan Hacı İsmail, ilgi ve sevgisini hiçbirinden esirgemeden yedi çocuğuna da Kur’ân Kerim okumayı öğretir.
Sabah namazı öncesi, Hacı İsmail, mutlaka uyanıktır. Zikir ve ibadet anları erkenden başlar. Kılamadığı namazların her gün bir günlük kaza olarak kılar, Kur’ân okur. |
04.02.2021 |
Ağır iş temposu onu çok yorar, evine ve çocuklarına helal ve temiz lokma yedirmek için, istikametten asla ayrılmaz. Helali ve meşru olan tercih etmek, Hacı İsmail için şaşılmaması gereken bir hayat ilkesidir. Bir taraftan da Hacı İsmail, zikirlere katılır, tespihler çeker, (her gün bir günlük) kaza namazları kılar… Hayat onun için dopdolu ve zordur. Ancak Hacı İsmail, yorulsa da mutludur, inançlıdır, mütevekkildir, sabırlıdır ve şükür halindedir.
Yokluk o kadar ileri boyuttaymış ki, Hacı İsmail, zaman zaman kapıyı kapatıp odasının içinde çaresizliğine sabredip ağlarmış. Çünkü o, yoklukla yaşamış bir Allah dostu idi. Sabır ve şükür, onun dayandığı ve sığındığı en önemli iki iltica kapısıdır. Bunun dışında derdini açtığı sadece bir kimse vardır ki, o da Hacı İsmail’in halasıdır. |
04.02.2021 |
Çocuklarının anlattığına göre, on beşinde olan İsmail’i ‘koyunları güdeceksin’ diye zorlarlar. Ancak genç İsmail, çok ağır hastadır. Ayağa kalkacak hali ve mecali yoktur. Hasta olduğu ağır durumda bile onu koyunları gütmeye zorlarlar. ‘Ben çok hastayım gidemem’ dediyse de, bir türlü karşısında bulunanları ikna edemez. Çaresiz bir şekilde koyunları alır, kırlara ve tarlara doğru yayılmaları için götürür. Bir ara nefes almakta zorlanır. Artık hiç nefes alamayacak bir hale gelir, simsiyah kesilmeye başlar. Çaresiz bir şekilde cebinden çıkardığı çakıyı ağzının içine koyar, boğazından bir et parçasını bıçağıyla keser ve çıkarır atar. Böylece tekrar rahat bir şekilde nefes almaya başlar. Orada kalır ve bayılır. Koyunlar kendi başlarına eve döner, ancak genç İsmail yoktur. Merak ederler, bütün gece gelmez. Gündüz aydınlandığında İsmail’i aramaya çıkarlar. Onu, tarlaların içinde baygın bir şekilde bulurlar, eve getirirler. Yani İsmail, kendini ameliyat etmiş, böylece rahatsızlığını gidermiştir. |
04.02.2021 |
‘Hafif uyuklama hali gelmiş ve dalmışım. Rüya görüyordum… Rüyamda evimiz ile çarşı arasında üç tır park etmiş. Sonradan anladım ki, üç tırın içi buğdayla doludur. Orada bulunanlara ‘bunlar kimin?’ diye sorduğumda, bana ‘onlar senin’ diye cevap verdiler. ‘Buğday yüklü tırlar nereye gidiyor?’ diye tekrar sorduğumda, Arabistan’a gittiğini söylediler. ‘Buğday dolu üç tırın karşılığı, bedeli nedir?’ diye sorduğumda ‘Sen onu sorma…’ diye cevap verdiler. Birden uyanınca secdeye kapandım. Çok şükür Hakk Teâlâ duamı, isteğimi kabul etti.’ |
04.02.2021 |
Terzi Ahmet, gençleri organize ederek, misafirhanesine getirir. Onları, diğer orta ve ileri yaştaki büyükleriyle buluşturarak edebi ve hayayı yaşayarak öğrenmelerini sağlar. Misafirhanesinde boş ve gereksiz laubali konuşmaların yapılmasına, Terzi Ahmet, aslı izin vermez. Böyle durumlarda, hemen ayağa kalkar, Hacı İsmail şu kitaplardan birisini al oku, dinleyelim. Bazı zamanlar da gençlere bu kitapları okutur. Kendisi mektep medrese okumadığı için, okuma yazma bilmez. Ancak zamanla odasında kitap okuttuğu kimselerden okumayı öğrenir.
İlçenin göreceli olarak yüksek kısımdaki evinden çıkan Terzi Ahmet, zaman zaman çarşıya iner. Yabancı ve gariban bir kimseyi görürse, hemen alır onu ‘odası’na götürür, misafir eder. Çok yakın arkadaşı ve bir anlamda manevî talebesi olan Hacı İsmail (Ürün) Amca, onun için ‘Peygamber sünnetini yaşayarak anlatan bir insandı’ diyerek onu nebevî yolun bir seyyahı olarak anlatır. |
01.02.2021 |
Günlerden bir gün, seyyar bakkal diyebileceğimiz bir ‘çerçi’ Yunak’a gelir. Kalacak yer, bellidir. Terzi Ahmet’in odasından başka rahat edilebilecek yatılı bir mekân yoktur. Çerçi, bu misafirhanede bir ay gibi uzun bir müddet kalır, yemeğini yer, geceleri yatar. O kadar çok kalır ki, adeta onun gitmeye niyeti yoktur. Nihayetinde Terzi Ahmet’in hanımı dayanamaz: ‘Bey! Söylesen de artık, gitsin’ der. Kocası Terzi Ahmet, hanımına hikmetli bir sözle cevap verir: “Ben ona git demem, Hanım; herkes nasibiyle gelir.” |
31.01.2021 |
Hüda’nın, Terzi Ahmet’in kendisine zaman zaman ikram ve lütufları olmaktadır. Anlatılanlara göre, odasında kalmaya gelen kimseleri daha onlar gelmeden, önceden bilir. Onlar kapıdan girmeden önce bir misafirin geldiğini söyler, kapı vurulmadan açarmış. İçeri girmeden gelen kimse için, ‘misafir geliyor’ diye önceden söylermiş.
Terzi Ahmet’in bir diğer görünen ve bilinen fazileti; Yunak ilçesinin en yukarı kısmı olan ve suyunun tatlılığıyla bilinen Karataş’tan doldurup taşıdığı suları, öküzlerin çektiği kağnısıyla beş-altı kilometre ilçenin en yakın tarafları olan ekili ve verimli ovaya (eşme) götürüp oradaki büyük küpleri suyla doldurmasıdır. O, bu zorlu işi iki üç günde bir yapmaktadır. Anlatılanlara göre, Terzi Ahmet, bu meşakkatli işi, bila bedel, yani hiçbir ücret almadan gönüllü olarak yerine getirir. Yirmi otuz yıl, bu kendisini vazifeli addettiği bu görevi aksatmadan devam ettirir. |
31.01.2021 |
1 ... 10 11 12 13 14 15 16 17 18 ... 48 |