Bu ısrarlı müracaatlar karşısında, Yeraltı Suları Başkanı olan Behiç (Çongar) Bey, başlangıçtaki ilgisiz olan tavrını değiştirir. Bakar ki, Abdullah Amca kararlıdır. Bir de raporlara bakar, çıkan sonuçlar olumsuzdur. Ama yine de dayanamaz. Behiç Bey, ‘Amca der, belki senin duanla su çıkar, haydi seni kırmayalım, bir deneme yapalım.’
Böylece su bulmak amacıyla Eşme Ovası’na ilk sondaj kuyu çalışması başlar. Bu süreçte, Abdullah Amca, memleketin en iyi yoğurtlarını, sütlerini, yemeklerini sondajda çalışan görevlilere getirir ki, onlar çabuk vazgeçmesinler. Nihayetinde Konya’nın en büyük buğday ambarı olan ilçesi Yunak Eşme Ovası’nın binlerce dönümlük toprakları, tarihinde ilk defa suyla buluşacak, yani sulanacak. Böylece sulu tarım dönemi başlayacak. Günlerce süren çalışmaların ortasında, mühendisler, suyun varlığına dair ilk işaretleri aldıkları müjdesini Abdullah Amca’ya verirler. Sonunda kazının devamıyla birlikte mutlu sona ulaşılır. Yani su çıkar. |
21.02.2021 |
İlyas Hoca’nın anlattığına göre, bu misafirhaneye sürekli gelip giden bir dilenci vardır. Odanın müdavimlerinden olan bu Afyonlu dilenci, sarışın, üstü başı kirli ve yırtık, aksi, küfürbaz ve ağzından sürekli salyalar akan birisidir. Ancak bu dilenci, gitmesi gereken odaya değil de, sürekli zikir ve sohbetlerin yapıldığı odaya gelmektedir. İlyas Hocamız, Terzi Ahmet’e bahsi geçen dilenci için ‘Hocam, bu niye diğer odaya gitmiyor?’ diye sorar. O da ‘ben de ona diğer odaya gitmesini söylüyorum, ama yine de buraya geliyor. Ben de git demiyorum. Varsın otursun’ diye cevap verir.
Hatta yaşadığı bir olayı, İlyas Hoca’ya anlatan Terzi Ahmet, gecenin bir yarısında uyandığında o dilenci kalkar, odanın köşesine gider. Orada abdest almak için yapılmış, zemini beton olan yere küçük abdestini yaptığını görür. |
20.02.2021 |
Terzi Ahmet’in gelini (halen hayatta yetmiş beş yaşında) Ayşe Teyze, adeta tekrar yaşıyormuş gibi o günleri anlatmaktadır. Kaynana ve gelin olarak her iki mübarek hanım, gelen tüm misafirler için, sürekli yemek pişirirler. Bazıları bir ay, hatta altı ay kalan bile olur. Hanımı Zehra Teyze, kocasına uzun süre misafir olarak kalan bir çerçi için, artık yorgunluğun ve bezginliğin etkisiyle ‘Bey, söylesen de artık gitsin. Bir aydır burada kalıyor’ der. Allah dostu Terzi Ahmet yüce gönlüyle ‘Hanım, ben söylemem, Allah söyler. Ne zaman gideceğini Allah ona bildirir, biz karışamayız’ sözleriyle mukabelede bulunur.
Sürekli gelen garipler, fakirler ve kimsesizlerden oluşan misafirler, Terzi Ahmet’in Odası’nı boş bırakmazlar. Gelini Ayşe Teyze’nin anlattığına göre, bir defasında kırk kişi birden gelir, misafir olur. Kaynana ve gelin, sabahtan akşama kadar onlar için hazırlık yapıp yemekler pişirirler ve onlara ikram ederler. |
19.02.2021 |
“İran-Irak savaşının en kızıştığı yıllarda, yedi kamyon şoförü Afyon’dan Musul’a nakletmek üzere arpa yükledik. Pasaportlarımız geciktiği için Yunak’a evlerimize gittik. Daha sonra fabrikadan işlemlerimiz bittiğini ve pasaportlarımızın geldiğini bize haber verdiler. Biz de Yunak’tan Akşehir’e, oradan Afyon’a gideceğimizden hazırlanıp yola çıktık. Yedi kamyoncu arkadaş Akşehir istasyonu yanında yolun kenarında ayakta durarak vasıta bekledik. Uzun bir bekleyişten sonra, iki boş tır, Konya istikametinden Afyon’a doğru seyir halinde yanımıza yanaştı. El kaldırdık ve önümüzde tırlar durdu. İki arabanın şoför mahallilerine yedi kişi doluştuk. Henüz yirmi kilometre gitmiştik ki, tırcılar bir dinlenme tesisine direksiyon kırdılar. Doğrusu sevinmiştim. Zira kamyoncu geleneğinde, yolcu ücreti diye bir adet olmadığı için, bari o iki kaptanı ağırlarım diye düşündüm. Fakat öyle olmadı. Yemekleri yedik hesap ödeyeceğiz." |
16.02.2021 |
Bunları anlatırken Tıbbıyeli Yusuf, kendisinden küçük olan geleceğin nesillerine de mesajlarını vermektedir: ‘Asla pes etmesinler. Hayatın ne getireceği belli olmuyor. Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli…’ Yaşadığı tecrübeler, ona hayattan kopmamayı, ideallerini gerçekleştirmeyi öğretir. Ümitsizlik, yeis ve umutsuzluk Tıbbıyeli Yusuf’un kitabında yazmaz. Daha önce de söylediği gibi ‘en büyük hayalim Nobel’i almak.’ Arkasından ekler: ‘Tıpta genelde temel bilimlere (biyokimya, farmakoloji) veriliyor.
Ancak Yusuf umutludur. En büyük hayallerinden birisi de Yurt dışında dünyaca ünlü üniversitelerde çalışmalarda bulunmak. Sözlerinin arasında, Harward Tıp Fakültesi’nde araştırmalar yapmayı dillendiriyor. İngilizcesi ileri seviyede, Almanca’ya başladığını söylüyor. Harward’ın Hukuk’unu, dünyanın en iyi hukuku olarak bildiğimi söylerken, ‘Tıp fakültesi var mı?’ soruma dünyanın en iyi tıp fakültesinin Harward’a ait olduğu cevabını veriyor. |
14.02.2021 |
Hayatı tamamen değişen ve geleceğe artık daha güvenle bakan Yusuf’un hayalleri vardır. Güzel bir araba, ev onun ulaşmaya çalıştıkları arasına girer. Daha da ilerisini söylemekten çekinmez Yusuf: ‘Ben de burs vereceğim’ diyerek kendisine yapılanları unutmadığını ve her daim hatırlayacağını ispatlar. ‘Bu yaşa geldim, eve yük oluyorum’. Onlar bana bakıyorlar’ sözleri Yusuf’un ağzından dökülen önemli sözlerdir.
İdealleri ve geleceğe ait beklentileri değişen Yusuf için ‘en büyük hayalim: Nobel almak’ sözü rastgele söylenen bir cümle değildir. ‘En büyük hayalim: Nobeli Almak’ diyen Yusuf, Aziz Sancar aldı, çok çalışırsam ben de alabilirim’ sözlerinin arasında ‘o, Mardin’li ve ben de Diyarbakır’lıyım diyerek hedefine ulaşacağına olan inancını belirtmektedir. |
14.02.2021 |
Avlu kapısından Caminin çay ocağına yönelen Yusuf, orada bir masaya oturur, çayını içer. Olgun Abi’nin anlattığına göre, bakar ki, çay Caminin çay ocağında bir lira, diğer yerde ise, bir buçuk liradır. Kendine ait geliri olmayan Yusuf, iktisatlı olmak zorundadır. Kendi kendine ‘çay burada daha ucuz, ben neden fazla vereyim’ der. O sırada oturduğu masaya, çay ocağının -ismiyle müsemma olan- sahibi Olgun Abi gelir ve yanına oturur. Gariban, edepli ve başı önde duran Yusuf, Olgun Abi’nin dikkatini çeker. Böylece Yusuf’la konuşmaya başlar.
Konuşmanın başında Yusuf birkaç cümleyle kendini özetler. Dördüncü sınıfa kadar Uludağ Tıp Fakültesi’nin bir öğrencisi olduğunu, ama birtakım sebepler yüzünden okulunu bıraktığını söyler. Olgun Abi, ‘o sınıfa kadar gelen bir kimse üniversiteyi bırakır mı? Hiç Tıp eğitimi yarıda bırakılır mı?’ diyerek Yusuf’a samimi bir dokunuşta bulunur. Onu anlamaya çalışır. |
14.02.2021 |
Zaman zaman Yeşil Bursa’ya yaptığım sıla-i rahim vesilesiyle Babamın ikamet ettiği Nilüfer ve onun mahallesi Beşevler’i ziyaretimiz eksik olmuyor. Ulu Cami gibi, mutlak ziyaret yerlerinden birisi, babamın sürekli namazlarını eda ettiği, akabinde avlusunda cemaat arkadaşlarıyla sohbet ettiği Konak Camisi’dir. Son gidişimde Babamın bir takım ağır olmasa da rahatsızlıkları vardı. Rahatsızlıklarıyla ilgili konuşmalarımız arasında caminin çay ocağına sıklıkla gelen tıp fakültesinde okumaya uzun bir süre ara vermiş, ancak şimdilerde fakülteyi bitirmiş bir gençten bahsetti. Kendi rahatsızlıklarını ona sorduğunu, onun da muhtemel hastalıklardan işaretler olabilir diye cevap verdiğini söyledi.
Konuşmasında bahsettiği bu genç, anlattığından itibaren dikkatimi çekti. İçimde onunla tanışmak isteği doğdu. Babamla yaptığım sohbet sırasında bunu ona söylemedim. Bursa’ya akşam üstü ulaştığım için, ancak ertesi gün Babamın camisine, yani Konak Camisi’ne öğleye yakın bir saatte gidebildik. |
14.02.2021 |
Üçüncü bin yılın dokuzuncu senesinde inşaatına başlanan Konak Camisi, dört yıl gibi bir sürede tamamlanır. Böylesine büyük mimari yapının kısa sürede bitmesinde, cemaat içindeki müteahhitlerin ve mahalle sakinlerinin büyük payı bulunmaktadır. Burada özellikle Konak Cami Derneği’nin ve başkanı Selahattin Bey’in gayret, emek ve çabasını zikretmek gerekmektedir.
İki bin kişiyi kendi yüreğinde ve gönlünde taşıyan caminin havadar oluşu, kıraatları güzel İmam Efendi (Mehmet Ali Hoca) ve Müezzin (Salih Hoca) efendileriyle sizi başka âlemlere götürmektedir. Kubbelerin akustuğine çarpan ilâhî kelamın sesi, sade duvarlara geri dönerek gönüllere nüfus etmektedir. Vakit namazlarında bile kalabalık olan bu mukaddes mekân, yoğun ve müdavim cemaatiyle size Cuma namazı kılıyor hissi vermektedir. Sabah namazı kılınmadan önce okunan Kur’ân tilaveti insana doyumsuz anlar yaşatır. Adeta sizi Hakk’ın huzuruna hazır hale getirir. |
14.02.2021 |
Yaptığı işin ve geliri düşünüldüğünde, o hiçbir rızık ve kazanç hesabına girmeden doğrudan Hakk’ın huzurunda kulluğa koşar. Kimseye kul ve köle olmayan İsmail Amca, sandığının bulunduğu dükkânın sahibinin ısrarlı bir şekilde kendi partisini desteklemesi teklifini her defasında geri çevirerek reddeder. Dükkân sahibi de ona, artık boya tezgahını kendi iş yerinin önüne koymaması isteyerek yıllardır bulunduğu yerden onu ayrılmak zorunda bırakır.
İsmail Amca, belki basit ve küçük görülebilecek olan bir işi yapar ama, ondaki iman, tevekkül, samimiyet ve dürüstlük en üst seviyededir. Çocuğunun ‘baba ayakkabılara niye çok boya sürüyorsun’ sorusuna, oğlum ‘hak geçmesin, varsın boya fazla gitsin’ diyerek faziletli bir meslek erbabı olduğunu gösterir. |
07.02.2021 |
1 ... 9 10 11 12 13 14 15 16 17 ... 48 |